Gender and space in reciprocal relation: a discussion on the structuring of social space by patriarchy/Toplumsal cinsiyet ve mekanin karsilikli iliskisi: patriyarkanin sosyal mekani orgutleyisine dair bir tartisma.
Yucesahin, M. Murat
Abstract
Space is where we can see most tangibly that cultural citizenship
values exclude women literally. This is because cultural construction of
space has inherent in its symbolism the legitimacy to exclude women from
power and influence. Therefore, the specific aim of feminist geography
is to investigate, make visible and challenge the relationships between
gender divisions and spatial divisions, to uncover their mutual
constitution--structuring of social space by patriarchy- and
problematize their apparent naturalness.
In this paper, my purpose is to examine the extent to which women
and men experience spaces and places differently and to discuss how
these differences themselves are part of the social constitution of
gender as well as that of place. Firstly, I will try to uncover the
male-centered epistemology that dominated academic geography--especially
by focusing on the geopolitical understanding--and the way in which
spatial thinking was influenced by the discipline's masculinist
approach. Secondly, I will discuss the reciprocal relation between
gender and social space by dealing with the key concepts of feminist
geography. In doing this, I will examine the relationship between
socially constructed concepts of 'public' and
'private' and the construction of gendered identities. And
finally, I will also criticize the distinction between public and
private spaces by focusing on contemporarily socio-economic and cultural
practices of women.
Keywords: feminist geography, gender, private space, public space.
Oz
Mekan, kulturel yurttaslik degerlerinin kadim dislamasini en somut
anlamda gorebilecegimiz bir ogedir. Bunun nedeni mekanin kulturel
insasinin kadinlari guc ve etkiden alikoyan mesruiyeti sembolize eden
bir ic dogaya sahip olmasidir. Bu nedenle de feminist cografyanin
ozellikli amaci, toplumsal cinsiyete ve mekana gore olan bolunmeleri
gorunur kilmak, sorunsallastirmak ve onlar arasindaki karsilikli
yapilanmayipatriyarkanin sosyal mekani orgutleyisini--ve bariz dogalligi
acik etmektir.
Benim bu makalede amacim, kadin ve erkeklerin mekan ve yerleri ne
olcude farklilasarak deneyimlediklerini incelemek ve bu farkliliklarin
toplumsal cinsiyetin sosyal insasinin bir parcasi oldugu kadar nasil da
yerlerin bir ozelligi oldugunu tartismaktir. Ilkin, ozellikle jeopolitik
anlayisa odaklanarak akademik cografyaya egemen olan erkek merkezli
epistemolojiyi ve disiplinin mekansal dusuncesinin eril yaklasimdan
etkilenisini aciga cikarmaya calisacagim. Ikinci olarak, feminist
cografyanin anahtar kavramlarini ele alarak toplumsal cinsiyet ve sosyal
mekan arasindaki iliskileri tartisacagim. Bunu yaparken de toplumsal
olarak insa edilmis olan 'kamusal' ve 'ozel'
kavramlari ile cinsiyetlenmis kimliklerin insasi arasindaki iliskiyi
inceleyecegim. Ve son olarak, kadinlarin gunumuzdeki sosyo-ekonomik ve
kulturel pratiklerine odaklanarak kamusal ve ozel mekanlar arasindaki
ayrimi elestirecegim.
Anahtar Kelimeler: feminist cografya, toplumsal cinsiyet, ozel
mekan, kamusal mekan.
Giris
Ben, cografya disiplininin oldukca toplumsal olan bir tarafini,
mekan ve toplum arasindaki iliskiyi, bir beseri-sosyal cografyaci olarak
calismaktayim. Bu alandaki calismalarimi derinlestirdikce aslinda koku
oldukca militarist-eril bir bakis acisina dayanan, mekani politize eden
ve sonra da onu kullanankullandiran jeopolitikanin cografyaya verdigi
zarari yeniden ve yeniden kesfediyorum. Ve fakat gecmiste disiplinin
kimligine-butunune yansiyacak sekilde onu kotucullestiren jeopolitikanin
etkisinin, feminist ve sosyal teorilerin beseri cografyaya sizmasiyla
ortadan kalktigini gozlemleyebiliyorum. Oncelikle yasam hakki uzerindeki
kisitlamalar ve ayrimlar uzerinden yola cikan feminist hareket, daha
sonra toplumsal ve siyasal haklara uzanan yelpazede ses getirmeye ve pek
cok bilim dalinin vazgecilmez gerceklerinden biri olmaya basladi (Ozluk,
2007). Boylece feminist hareketin kadinlar ve erkekler arasindaki
toplumsal hayatin her alaninda var olan esitsizlikleri sorgulamaya ve
kadinlarin gorunur olmasini saglamaya yonelik cabasinin bircok
disiplinin kendini sorgulamasina yol actigini bizatihi calismakta
oldugum disiplin uzerinden okuyabiliyorum. Tarih-otesi ve mekanlarda
farkli bicimlerde var olan toplumsal cinsiyet esitsizliklerinin cografya
alaninda gundeme getirilmesi, disiplinin metodolojisinin kuvvetli
tartismalardan gectigi 1970'lerin baslarina rastliyor. Bati
cografya bilim pratiginde baslayan feminist cografya calismalari, hem
disiplinin kendi icindeki cinsiyetci bakis acisini sorgulamaya hem de
mekanlar ve toplumsal cinsiyet arasinda suregelen iliskiye odaklaniyor.
Feminist perspektifle mekan, fiziksel olmaktan ziyade,
Fenster'in (2005: 245) da ifade ettigi uzere, sosyo-kulturel
anlamlarla yuklu olan, kulturel deger ve normlarin asil itibariyle
kadini dislamasinin en somut bicimde gorulebilecegi bir cografi oge.
Mekani var eden bu sosyal insa, kadinin temsiliyetini, guc ve etkisini
gosterebilmesini ve cesitli etkinliklerde bulunmasini sinirlayarak bu
duruma mesruiyet kazandiran kulturel mirasi (Direk, 2014: 73) cesitli
bicimlerde sergiliyor.
Bu yazimda mekan, cinsiyet ve cografya meselesini ele alirken,
cografya terimini eril anlamindan siyirmak ve yuklendigi heteronormatif
tarihsellikten cikarmaya yonelik bir tartisma gelistirmek istedim. Bu
kapsamda yazimda iki ozel amacim bulunuyor: Ilki, feminist cografyanin
varolussalligini, ugrasini ve onemini deterministik cografya anlayisini
sorunsallastirdiktan sonra aciklamak; Ikincisi ve asil olani, toplumsal
cinsiyet ve sosyal mekanin karsilikli iliskisini tarihsel surecte
mekanin kavramsallastirilmasi pratiklerine de yer vererek toplumsal
donusum uzerinden tartismak. Ikinci amac ozelinde evcilligin
(domesticity) kokenleri ve mekanlann endustriyel toplumlarda nasil
ayristigindan yola cikarak, kadini ozel mekanda surdurdugu ev ici
aktivitelerle sinirlayan ve buyuk olcude onu dislayan isgucu piyasasinin
cinsiyetci mekanizmasinin koklerine odaklaniyorum. Sonra da yeni ve
degisen toplumsallasmalar ve algi bicimleri uzerinden 'ev-ozel
mekan' (home-private space) algilarinin degisimini, boylece
'yer'e (place) iliskin algilarin gunumuzde patriyarkanin
uzerini ortmede ise yarar gozuken ozel-kamusal mekan (public space)
ayrimini nasil da yipratmakta oldugunu tartisiyorum. Kavramsal
incelemeye duydugum gereksinim bu makaleyi kaleme almamin onemli bir
diger nedenidir. Kavramsal tartismalara ozgu hazirladigim bolumlerde
eklektik yaklasimi yogun kullandigim bu calismayla Turkiye'de
onemli bir bosluga sahip bulundugunu gozlemledigim feminist cografya
bilim pratigine ve genis bir birikime sahip feminist alanyazma katkida
bulunabilmis olmayi umit ediyorum.
Jeopolitik, Deterministik Cografya ve Feminist Dusunce Paradoksu
Bir ulkenin dogal kaynaklarini, iklimini, bitki ortusunu, yeryuzu
sekillerini, kara ve deniz sinirlarini ve daha bir suru baska
ozelliklerini esas alan deterministik cografya (cevresel determinizm)
pratiginin, bilim tarihinin cok uzun doneminde bu anlayis icinde kaldigi
neredeyse tartismasiz. Cografyanin cok eskiden beri mutlak mekani
(absolute space) anlatma-aciklama gelenegi, yirminci yuzyilin ortalarina
gelinceye dek surmus ve gecmisin tarihsel kosullarinda gecerlige sahip
olmustur. Ve fakat mekanla siyasa (politics) arasinda yuzyillardir
bilinen guclu iliski, 1899 yilinda isvecli siyaset bilimci Rudolf
Kjellen tarafindan 'jeopolitik' (geopolitics) kavramiyla
taclandirilmisti (Calis & Ozluk, 2007: 157).
Jeopolitik, Kjellen'in tanimlamasinda bir devletin diger
devletlerle olan iliskilerinde belirleyici rol oynayan yersel konumunu,
yeryuzu yapisini ve ulke topraklarinin fiziksel ozelliklerini on plana
cikarmayi amaclar. Kjellen'le es zamanli olarak jeopolitik uzerine
calisan ve sistematik kavramsallastirmalanyla unlu cografyaci Friedrich
Ratzel, en azindan oldukten sonra fikirleriyle ve Kari Haushoferle
birlikte Adolf Hitler'in ortagi durumundaydi. 'Yayilan ayakta
kalir' slogani Ratzel'in en bilindik ifadelerindendi (Lambert,
2004; Aktaran: Calis & Ozluk, 2007: 163). Dolaysiyla feminist
hareketin dogasina cok aykiri olarak milliyetcilik, emperyalizm,
mutlakiyetcilik, cevresel determinizm ve hegemonya gibi kavramlarla
beslenen jeopolitik, ozunde bir mekanin-yerin digerine yonelen
tahakkumunu mesrulastiran, bir yerin diger yere karsi izafi ustunlugu
iddiasindan nemalanan bir disiplin degil, sadece bir yaklasim olarak
kalmistir (Calis & Ozluk, 2007).
Ratzel'den sonra o zamanlarin cografya anlayisiyla ic ice
gecen jeopolitik yaklasim, Ingiliz cografyaci McKinder'in
dusuncesinde--bir kirilma noktasi yaratacak sekilde- tehlikeli hale
gelir. Kenya ve Uganda kesif gezisi oncesinde liberal durusuyla taninan
McKinder, seyahat donusunde muhafazakar ve emperyalist durusuyla
1904'te Ingiliz Kraliyet Cografya Dernegi'ne 'Cografyanin
Siyasi Mihveri' (The Political Pivot of Geography) baslikli bir
bildiri sunar (Aktaran: Calis & Ozluk, 2007: 171-173). 1492 yilinda
Amerika'nin kesfiyle temel odagi kesifler olan deterministik
cografya anlayisi, yirminci yuzyilin basina gelindiginde
McKinder'la ve sinirli kaynaklara sahip bolgelerde hakimiyet kurma
dusuncesiyle dunyayi somurgelestirmeye ve savaslara surukleyebilecek yol
haritalarini acik edecek bir anlayisin etkisi altinda kalir. Boylece
Ikinci Dunya Savasi oncesinde oldukca keyfi bir bicimde mekansal olarak
siniflandirilan ve sinirlandirilan tum yeryuzu, artik emperyal politik
soylemin hedef alani olur ve bu soylem, dogal olarak, en cok Alman
Nazilerin dikkatini ceker (Calis & Ozluk, 2007: 179).
Ikinci Dunya Savasi sonrasinda insana, zamana, mekana ve mesafelere
iliskin gorus ve dusunceler, kuresel duzeyde birbirine bagli bicimde
yeniden formule edilmeye zorlaniyordu. Postmodernizm'den
konstruktivizm'e ve en onemlisi, feminizmle her entelektuel alanda
eski yaklasimlar ciddi duzeyde sarsiliyordu. Uluslararasi iliskiler,
cografya, tarih, sosyoloji gibi nerdeyse tum sosyal disiplinler,
ozellikle de feminist hareketin ve soylemin isiginda kendilerine ceki
duzen vermeye calisirken jeopolitika da bundan etkilendi. Ne var ki,
'elestirel jeopolitik' olarak kavramsallastirilan bu yeni
yaklasimin, jeopolitigin devletci, guvenlikci, militarist ve emperyalist
durusundan ne olcude farklilastigi belirsizdir. Ancak elestirel
jeopolitikaya populer kultur ve gundelik yasam gibi unsurlann
eklemlendigi vurgulanmaktadir (Calis & Ozluk, 2007: 192). Ancak
jeopolitigin bu patriyarkal ve hegemonik durusunun etkisi altinda kalan
beseri cografya, kabugunu kirabilmeyi nerdeyse butunuyle feminist
harekete ve feminist teorilerin disipline sizmasina borcludur (McDowell
& Sharp, 1997: 99). Ama jeopolitik, bugun hala bir sanri ve sahte
bilim (pseudo-science) olarak, analizleri buyuk-kucuk; guclu-zayif;
kontrol eden-edilen, edilmesi gereken ayrimlarina ve ikiliklere dayanan,
mekani siyasallastiran ve onu metalastiran hegemonik-patriyarkal bir
yaklasim seklinde (Calis & Ozluk, 2007: 210) duruyor.
Tarihsel Surecte Mekanin Kavramsallastirilma Pratiklerine Bakis
'Mekan', cografyacilarin uzun yillardir tartistiklari,
yeniden tanimladiklari ve bu nedenle cografya disiplini icin kilometre
tasi niteliginde bir kavram (Hubbard vd., 2002; Agnew, 2005; Hubbard,
2005; Aktaran: Fleetwood, 2009: 7). 'Mekan'in
kavramsallastirilmasinin kokleri 1950'li-1960'li yillarda
disiplini topyekun etkileyen kantitatif devrime kadar uzaniyor olsa da,
bu yillan takiben mekana iliskin kavramsal icerigin degismesi ve
kavramin bugunku baglamina erismesi feminist cografyanin disiplinde yer
edinmesine pek cok acidan borclu gozukuyor. Bu bolumde feminist
cografyanin merkezinde yer alan toplumsal cinsiyet ve mekan iliskisinin
hem kavramsal altligina hem de tartismalann terminolojiyi anlama/yeniden
tanimlama bicimlerini nasil degistirdigine odaklaniyorum.
Fiziksel Mekan Kavrayisindan Uzaklasma Cabalari
1930'lu yillarin sonlariyla 1950'li yillarin baslan
arasinda bolgesel yaklasim beseri cografyanin hakim ve baskin
paradigmasini olusturuyordu (Peet, 1998; Aktaran: Fleetwood, 2009: 7-8).
Bu yaklasim "doga" ile ilgili konularda nicel, ancak buyuk
olcude deskriptifti. Bolgesel cografyacilar dunya capinda farkli
alanlara ozgu ve onlan biricik kilan karakteristikleri belirleyerek
bolgeler arasindaki farkliliktan saptamaya calisiyorlardi (Kitchen,
2006). Bu surec boyunca beseri cografyacilar 'mutlak mekan'
kavramini fiziksel/cografi mekanla (physical / geographical space)
iliskilendirerek 'basit, uzaklik bakimindan olculebilir ve yalin
bir anlama bicimi (Kartezyen yaklasim)' uzerinden kullanmaktaydilar
(Peet, 1998: 20). Bu nedenle fiziksel mekan, birimler arasindaki
uzakligin mutlaklik uzerinden kavramsallastinldigi bir icerige sahip
bulunuyordu. Bu uzaklik ise mil ya da kilometre gibi metrik birimler
uzerinden tanimlanmaktaydi ve bu deterministik yaklasimla bolgesel
cografyacilar dunya capinda cografi bolgeleri tanimlayip, haritalarim
hazirlama konusunda etkin bir caba ortaya koyuyorlardi (Abler; Adams
& Gould, 1971; Aktaran: Fleetwood, 2009: 8).
1950'lerin baslarina gelindiginde bolgesel yaklasim ciddi
elestirilerden gecmekteydi. Bu surecte bilim ve bilimsel yontemlerde
meydana gelen carpici paradigma degisiklikleri cografya disiplinini de
etkileyecek kanallari hazirliyordu (Peet, 1998). Hemen her elestiride
bolgesel cografyanin bilimsel olmadiginin, bu yaklasimla uretilen
arastirmalarin teorik cerceveden ve aciklama gucunden yoksunlugunun alti
ciziliyordu. Ote yandan, yeni bilimsel yaklasim ve yontemlerin gun
gectikce disipline sizmasi, beseri cografyacilarin etkili arastirmalar
uretebilmeleri icin yeni yollar aciyordu. Bu cercevede yapilan
tartismalar bilimsel yaklasimi benimsemenin disipline saglayacagi
faydatann onu entelektuel kilmanin otesinde sistematik, analitik ve
agklayici bir guce kavusturacagini vurguluyordu. Boylelikle
1960'lann sonlarina gelindiginde beseri cografyacilar pozitivizmi
benimsemeleriyle disiplini "mekansal bir bilim" catisi altinda
yeni bir cerceveye dayandiriyorlardi (Peet, 1998). Bu kapsamda David
Harvey'in (1969) 'Explanation in Geography' baslikli
yazisi bugunku gibi o zamanlarda da oldukca ufuk acici gorulmekteydi.
Pozitivist felsefeden etkilenen beseri cografyacilar, sosyal
arastirmalarina bilimsel mantik ve yontemleri uygulamaya basliyorlardi
(Peet, 1998; Aktaran: Fleetwood, 2009: 8). Bu bilimsel anlayisla donanan
beseri cografyacilarin insan davranisini ve toplumlari yonlendiren ve
evrensel gecerlilige sahip kurallari aciklamayi benimsemeleriyle
matematiksel ve bilimsel yontemlerin arastirmalara uyarlanmasi, onlar
icin bilimsel mantigin esasini teskil ediyordu (Cloke, Philo &
Sadler, 1991). Boylece bu genel kurallar cografyacilarin mekansal
organizasyonu ve oruntuleri aciklama, gelecekle ilgili tahminlerde
bulunma konusundaki yaklasimlarini ve motivasyonlarini derin bir bicimde
etkiliyordu (Kitchen, 2006). Bu kavramada cografyayi sadece insan ve
dogal ortam arasindaki iliskiyi aciklamaya calisan bir bilim dali olarak
tanimlamak buyuk bir yanilgiya geri donmek olurdu. Cunku insan-mekan
iliskisini aciklayan cografyaya ozgu mekansal anlayis 'dogal',
'insa edilmis' ve 'sosyal/toplumsal' biciminde uc
tur ortamla (mekanla) ilisikliydi (Sekil 1).
[ILLUSTRATION OMITTED]
Abler, Adams & Gould (1971)'un belirttigi gibi,
cografyacilarin 1950'lerden itibaren mekana ozgu oldugu kesfedilen
'goreliligi' siklikla kullaniliyordu. 'Mutlak
mekan'in aksine 'goreli mekan' (relative space), Oklid
mesafesine dayandinlmasa da kokunu fiziksel mekana dayali altliktan
almaktaydi. Hem de 'goreli mekan', zaman ve maliyet bakimindan
yapilan sorgulamada oldugu gibi metrik olmayan anlayisa dayandirilmisti.
Boylece goreli mekana ozgu 'uzaklik ve lokasyon' kavramlari,
spesifik mekanlan belirlemek adina cesitli iliskileri esas alan bir
anlayis bicimi uzerinden tanimlandi. Mutlak mekan ise Oklid mesafesine
dayali uzaklik hesaplanmasini esas alan ve yon belirlemede kullanilan
deterministik bir kavram olarak hayatina devam etti (Abler, Adams &
Gould, 1971). Ornegin mutlak mekanda iki kent arasindaki uzaklik bu iki
yer arasindaki fiziksel uzaklikla olculebilmeyi esas alir (Aktaran:
Fleetwood, 2009: 9). Fakat bu iki nokta arasindaki uzaklik goreli mekan
kavrami uzerinden tanimlandiginda birinden digerine olan seyahat
suresiyle ozdeslestirilebilir. Boylece o tarihlerde ozellikle de
mekansal oruntu ve davranistan aciklamayi benimseyen beseri
cografyacilar icin 'goreli mekan' kavrami aciklama gucu
nedeniyle deger kazaniyordu. Cunku bireylerin toplumsal, ekonomik ve
psikolojik faktorlerin hesaba katildigi bir arkaplan uzerinden
tercihlerini yaptiktan ve boylelikle yerler arasinda harekete dair karar
alma mekanizmasini islettiklerinin kavranmasi daha gercekciydi. Burada
sunulan ornek uzerinden gidildiginde her iki nokta arasinda seyahat etme
eyleminin sadece fiziksel mesafeye dayanmaktan ziyade seyahat suresi ve
seyahat maliyeti acisindan yapilan bir sorgulamayi dikkate aldigi
ortadadir. Kuskusuz bireylerin mekansal davranisi, mutlak mekansal
kavrayistan ziyade goreli mekansal kavrama uzerinden daha iyi
aciklanabilir.
Mekanin mutlak ve goreli anlayis bicimleri uzerinden kavranmasi
sirasiyla ilkinin fiziksel mekana, Ikincisinin ise mekanin insan
yasamini barindiran bir tasiyici olma ozelliginden aciklama elde ediyor
(Soja, 1989: 79). Bu yaklasimla mekan, uzerinde insanin aktivitelerinin
gerceklestigi ucsuz bucaksiz, apolitik genislik olarak kavramsallasiyor
(Bondi, 2005; Hubbard, 2005; Aktaran: Fleetwood, 2009: 9). Yine de
1960'li yillarin sonlanna kadar mekanin fiziksel algilanisi sosyal
cografyaya egemendir ve bu tarihlerden itibaren sosyal arastirmalara
sizan pozivitizmle elestiriler suregelir (Kitchen, 2006). Gercekten, o
donemki elestirilerde baskin bir bicimde, pozitivistlerin insanin ve
davranislarinin mekanik gorulmesine karsi cikilarak--insanin sadece
birimlere indirgenmesi yerine--onu manevi degerleriyle, inanclariyla ve
tercihleriyle degerlendirmenin gerekliligine vurgu yapiliyordu. Bu
baglam icerisinde indirgemeci yaklasimla hareket eden pozitivizmin
belirsizliklerin, muglakliklarin ve farkliliklarin yeteri derece
ustesinden gelebilmesi mumkun olmuyordu (Cloke, Philo & Sadler,
1991). Insana ozgu davranis ve reaksiyonlar biricik ve ozgul oldugu
kadar toplumdaki sosyal, kulturel, ekonomik ve politik etmenlerin etkisi
altinda kaldigindan davranislar, tutumlar ve normlarla ilgili ogeler
sosyal bilimlerde yeteri derecede aciklanamiyordu (Cloke, Philo &
Sadler, 1991). O donemki pozitivist cografyacilar nesnel bilginin
aciklanmasi ve arastirmalannda etik konulara yer verme konusunda
basarisizdi (Harvey, 1973; Cloke, Philo & Sadler, 1991). Ve
genelinde bilimsel yontemler sosyal bilimlerde tartisilan konulara
butunuyle uygun gozukmuyordu.
Bu elestirilere cevaben beseri cografyacilar zamanla toplum ve
mekan iliskisi uzerine daha fazla dusunmeye basladilar. Bunun sonucunda
cesitli yeni bilim felsefeleri ve yontemler gun yuzune cikmaya basladi.
Bu yeni yaklasimlar 'humanizm' ve 'yapisalcilik'
kavramlari altinda iki buyuk dusunce okulunun ortaya cikisiyla
sonuclandi (Kitchen, 2006). Ve hemen ardindan bu dusunce okullarinin
mekansal teori uzerine--yonlendirici--ciddi katkilari oldu (Fleetwood,
2009: 8-10).
Toplumsal Olarak Insa Edilmis Mekan (Sosyal Mekan)
Humanist ve yapisalci cografyacilar 1970'ler boyunca mekan ve
yer kavramlanni yeniden yapilandirmaya ve kavramsallastirmaya basladilar
(Mitchell, 2000). 'Mekan'in yeniden kavramsallastirilmasinda
her iki dusunce okulunun bu kavramin fiziksel bir oge biciminde
somutlastirilmasindan uzaklasarak onun bir 'toplumsal uretim
bicimi' olduguna dair gorus birligine ulasmasi belki de bu arada
ilk soylenmesi gerekenlerdendir (Hubbard vd., 2002). Diger okulun
yaklasimindan biraz farklilasarak humanist cografyacilar ozellikle yerin
nosyonunun teorilendirilmesine caba harcadilar (Aktaran: Fleetwood,
2009: 10). Bu okuldaki arastirmalar mahalle ve ulus devlet gibi yapilara
insanlarin nasil anlamlar yuklediklerine ve yerlerde deneyimlenen
toplumsal iliskilere odaklandilar. Ornegin, bu kapsamda yapilan
arastirmalarin pek cogunda yerlerin oznel anlamlarla donandigi ve
buralara iliskin algi ve kimliklerin yerel halklar tarafindan nasil da
yapilandirilmis oldugu ortaya cikti ki; bugun--boylece--beseri
cografyacilar icin 'yerier' fiziksel mekana gonderme yapmaktan
cok daha fazla anlam ve kimlikler bakimindan bir karsilik bulur haldedir
(Tuan, 1996; Cresswell, 2005; Entrikin 6t Tepple, 2006; Aktaran:
Fleetwood, 2009: 10-11).
Obur yandan yapisalci cografyacilar, kapitalist topluma iliskin
mekansal iliskileri yapisalci felsefe odaginda teorilendirdiler.
Marksist alanyazinda da deginildigi uzere, onlar toplumsal iliskilerce
uretilen mekan kavramini kapitalizm ve onun mekansal yansimalarini
arastirmak uzere kullanir hale geldiler. Bu acidan yapisalci
cografyacilar bugun de uretimin kapitalist uslubu ve mekanin politik
organizasyonu arasindaki bagintiyi arastiriyorlar.
Pozitivizmin elestirilmesi ve de yorumsamaci (hermeneutic) ve
yapisalci (structuralist) felsefenin disiplin icinde koklesmesi, mekanin
diyalektik acidan kavramsallastirilmasinda iliskiselligin cok daha guclu
bir aciklayici olarak kabul gormesinde onemliydi. Boylece
'iliskisel mekan' (relational space) toplumsal pratiklerle
ilintili uretim uzerinden anlam bularak kavramsallastinldi.
Iliskisel Mekan
Yukaridaki anlatidan yola cikarak 'iliskisel mekan'
kavraminin toplumsal iliskilerin uretimi ve uretim bicimleri uzerinden
kavramsallastinldiginin altini cizmeliyim ve fakat kavram daha genis
olcekte toplumsal yapilandirmaci paradigma icerisinde yer aliyor. Bu
perspektifin benimsenmesi ise mekan ve yer kavramlari arasindaki
sinirlari bulaniklastirip her iki kavram icin uzerinde yeniden dusunme
yollarini aciyor. Tam da bu noktada Massey'in (1994; 2004; 2005)
mekani toplumsal iliskilerin uretimi biciminde yeniden
kavramsallastirmanin faydali olacagina isaret etmesini animsamak onemli
olsa gerek (Aktaran: Fleetwood, 2009: 11). Gercekten de toplumsal
iliskiler cok yonlu ve cesitli. Insanlar gunluk yasantilarinda
ekonomik--kulturel baglantilar ve iliskiler-etkilesimler icra ediyorlar.
Aynca bu baglantilar hanehalki duzeyinden kuresele kadar cesitli
mekansal olceklerde kurgulanip uretiliyor. Boylece mekani iliskisel
baglamda anlamak onu karsilikli toplumsal iliskiler butunu icinde
degerlendirmek anlamina gelmelidir, kanimca. Massey'in (1994: 2)
'mekansal olan toplumsal iliskilerdir' ve Urry'nin (1999:
97) 'farkli merkezler, ana ulasim yollan vb. seyler sadece belirli
bir mekansal yapinin ogeleri ve insan etkinliginin harici
belirleyicileri degillerdir. Bunlar daha ziyade, bizatihi toplumsaldir,
toplumsal bakimdan uretilmistir ve toplumlarca yeniden uretilirler'
sozlerini de burada hatirlamak onemli olsa gerek. Iliskisel terimler
bakimindan mekani kavramsallastirmak adina, mekani teskil eden toplumsal
iliskilerin dogasini dusunmek de onemli. Toplumsal iliskiler dogasi
geregi dinamik ve cesitli. Diger yandan, toplumsal baglantilari ve
iliskileri icra etmenin bir sinin da soz konusu degil. Eger mekan bu
coklu iliskilerin bir sonucu olarak var oluyorsa o zaman bu tur bir
varolussallik dinamik ve cesitli olmak durumunda (Massey, 1994; 2004;
2005). Boyle olunca da bu alt yapinin oznelliklerinin de mekansal
farkliliklarin tayin edicileri olarak anlasilmasi onemli gozukuyor.
Toplumsal iliskiler her yonuyle anlamlarin, simgelerin ve gucun etkisi
altinda. Bu nedenle Massey'in (1994: 3) mekani bir baska
bicimde--'toplumsal iliskiler kacinilmaz bir bicimde ve her yerde
gucle, anlamlarla ve sembollerle dolu oldugundan mekanin bu bakis
acisiyla kavranmasi, onu guc ve onemin surekli degisken haldeki
toplumsal geometrisi olarak dusunmek anlamina gelir' tanimlamasi
bir kose tasi niteligine burunuyor. Buradan anlasilacagi uzere sosyal
mekani olusturan seylerin butunuyle toplumsal iliskilere dayandiginin
farkina varilmasi (Bondi, 2005) tekrardan onem kazaniyor. Mekanin bu
dusunceyle kavranmasi, onu statik ve politik bakimlardan notr / yansiz
degerlendiren onceki anlama bicimlerinden uzaklastiriyor (Massey, 1994).
Mekanin bu yaklasimdaki iliskisel anlami ise ozelikle 'yer'in
nosyonu ve kimliklerine dair izleri barindiriyor.
Geleneksel olarak yer ve mekan, her ikisi de ayn tanimlama
setlerine sahip bir karsitliklar ciftidir (Bondi, 2005). Yerler, ayirt
edilebilir ozdesliklerin sinirlandirdigi sitler olarak gercekci ve
duragan bicimde algilanir (Massey, 1994). Mekan ise sinirsiz, yansiz,
nesnel ve soyut konumdadir (Massey, 1994: 9). Ici toplumsal pratiklerle
doldurulmaktadir. Boylece mekani iliskisel acidan kavramak hem yer hem
de mekanin toplumsal pratiklerce yeniden nasil kavramsallastinldiklan
ile ilgilidir. Bu anlamda mekanin iliskisel kavramasi
"yer'Terin sinirlarinin otesine gecen toplumsal iliskilerin
anlasilmasina baglidir (Aktaran: Fleetwood, 2009: 11-12). Ve aslinda
iliskisel bakimdan kavrama eylemi, mekan-yer ikiliginin altini cizer ve
bu nedenle de her iki kavramin geleneksel tanimlarina meydan okur.
Sosyal teorisyenler ikili mantigi kullanarak kimliklerin toplumsal
iliskiler tarafindan nasil insa edildigini ve yeniden uretildigini
aciklamaya calisiyorlar (McDowell, 1999; Sharp, 2004). Ikili dusunme
eylemi, aslinda Bati dusuncesine egemen bir kavrama bicimidir ve
ikilikleri cozumleme toplumsal iliskilerde anlamlandirma ve gucun nasil
surduruldugune yonelik etkili ve onemlidir. Ikilikler kavrami birbirine
karsi kurulmus zitligi esas alir (Knox fit Pinch, 2010: 43 ve 316). Bu
kategorilerden biri, digerinin karsiti biciminde ayricalikli ve
avantajli konumunda bulunana olumsal gonderme yaparken, digeri
'oteki' konumunu isaret eden sekilde dezavantajlilik durumunu
esas alir (Cloke ve Johnston, 2005). Bu nedenle mekansal insa surecinde
toplumsal kimlikler iliskisel bakimdan nasil bir degerlendirmeye
(siyahi-beyaz; erkek-kadin; yoksul-zengin gibi) tabi ise o sekilde
uretilir ve tanimlanir (McDowell, 1999; Martin, 2005; Natter fit Jones
III, 1997: 145).
Yer kimlikleri de benzer sekilde bir uretim bicimine dayanir.
'Ev' orneginde oldugu gibi 'yerler' anlam kazandigi
sinirlar icerisinde dissalliklar tarafindan belirlenen 'oteki'
nosyonuna dayanir (Massey, 1994; 2004). Bu ornek uzerinden gidildiginde
ozel mekanla ortusen ev, yaygin olarak kamusal alandaki ekonomik ve
politik eylemler uzerinden kavramsallastirilir. Boylece mekanin
iliskisel bakimdan anlamlanisi spesifik bir 'yer'i ureterek
kesisen cok yonlu toplumsal iliskilere dayalidir. Bu butunsel dinamik,
toplumsal, ekonomik, politik ve kulturel var olus, munferit yerlerin
sinirlarinin cok otesine gecer (Massey, 1994). Bu nedenle de belli bir
yere iliskin nosyonu iliskisel bakimdan anlamak kolay degildir. Buna
karsilik yerler, cesitli kesismelerin bulusma noktalan olarak cok
boyutlu ve celiskili kimlikleri de banndinrlar (Massey, 1994; 2004;
Hubbard vd., 2002). Bu iddiayi kanitlamak adina Fleetwood'un (2009:
13) da degindigi uzere, Massey (2004) iliskisel uretimler acisindan
Londra kenti ornegini sunar.
Massey (2004: 6) fiziksel sinirlarinin otesine gecen sayisiz
toplumsal iliskilerle Londra'nin nasil ve yeniden uretildigini
aciklamaya girisir. Bu ornekte dunya'da bir 'yer'e
karsilik gelen Londra'nin kimligi, toplumsal iliskilerin kesistigi
bir varsillik uzerinden aktarilmasi ve uretilmesiyle temsil edilir.
Londra gibi baska kentleri de bu kavrama bicimi uzerinden okumak belli
yerlerin karmasik ve coklu kimliklerinin cozumlenmesine baglidir. Mekani
iliskisel bakimdan anlamak adina yerlerin toplumsal degisme ve
etkilesimlerin daha genis oldugu aglar sistemi icindeki spesifik
dugumler (nodlar) oldugunu kesfetmek onemli gozukmektedir. Bu baglamda
'yerler'in en iyi ve acik ifadesi, buralarin 'bitisme
yerleri' veya mekani var eden toplumsal etkilesimler agindaki dugum
noktalan oldugudur (Massey, 2004: 6). Bu acidan yerler, gozenekli ve
sayisizdir. Buralar, kesisen tum toplumsal sureclerin ve dinamik
yapilann tayin ettigi altlik uzerinden yeniden uretilmektedir (Massey,
1994; 2004; McDowell, 1999; Hubbard vd., 2002; Entrikin 6t Tepple, 2006;
Aktaran: Fleetwood, 2009: 13).
Ote yandan 'yerler', topluluklar ve insan gruplan
tarafindan paylasilarak ortaya cikan deneyimlerin konuslandigi
sitlerdir. Yerler insanlar icin emsalsiz, biricik ve bu nedenle
ozgundur. Yerlerin sonsuzlugunu, tukenmeyen nosyonunu ve toplumsal
bakimdan aglar uzerindeki kesisme noktalan oldugunu akilda tutarak,
onlann ozgunlugunun en iyi sekilde anlasilmasi yerlerin toplumsal
aglardaki pozisyonunun kavranmasina baglidir.
Sosyo-Mekansal Iliskiler
Cografya ve ozellikle de Turkiye'de cografya, 'insanla
dogal ortam arasindaki iliskileri aciklamak' biciminde sorunlu bir
tanimlamaya sahip oldu, uzun yillar. Butunuyle yanlis olmasa da bu
tanimlama, gunumuzde yedi milyan asan dunya nufusunun yansindan
fazlasinin, gelismis ulkelerde ise %75'inin kentsel alanlarda
yasadigi insa edilmis bir cevrede mekani salt dogal-fiziksel cerceve
icinde gormek ve cografyayi bu dar alana sikistirmak dogru olmasa gerek.
Boylece cografya ve onun dogru tanimi, dogal ortam, insa edilmis ortam
ve sosyal / toplumsal ortam uclusu (Sekil 1) uzerinden bir mekansal
bilim alani olmasiyla ozdeslestirilebilir.
Toplum ve mekan arasindaki diyalektik iliski feminist cografyada
kullanilan iliskisel kavrama bakimindan son derece onemli (Alkan, 2009:
13). Toplum ve mekan arasindaki bu iliski ekseninde Henri
Lefebvre'nin yazilan kritik derecede oneme sahip. Lefebvre (1991;
2014), mekanin kendisinin ve politik organizasyonunun toplumsal
iliskileri ifade ettigini ama ayni zamanda bu iliskilere dayali olarak
reaksiyon gosterdigini tartisir (Soja, 1989; Urry, 1999: 97; Firat,
2002: 43). Baska bir anlatimla Lefebvre, toplum ve mekanin karsilikli
iliskilerin kuruldugu bir yapi icinde, birlikte var olduklarini ve
mekanin toplumsal iliskilerce uretildigini acik eder (Natter & Jones
III, 1997: 149). Hatta Lefebre, toplumsal pratige ait olan mekani
'gercek' mekan olarak tanimlar (Lefebvre, 2014: 45). Bu
tartisma, beseri cografyanin farkli alt disiplinlerinde cesitli
yansimalar bulur. Ornegin, kent cografyacilari kentsel mekanda meydana
gelen degisimi arastirmak adina sosyo-mekansal diyalektik kavramini
kullanirlar (Knox & Pinch, 2010: 5; Fleetwood, 2009: 14). Bu goruse
gore kentler, toplumlann onlari yaratmis oldugu mekansal ifadeler / insa
edilmis mekanlar olarak yorumlanir.
Sosyo-ekonomik kontekste, kentlerin ne tur kimlikleri barindirdigi
buralarda yasayan toplumlara ait ideolojiler ve degerlendirmelerden
anlasilabilir (Smith, 2005). Ornegin, toplumdaki sosyal esitsizlikler
cogu kez zengin ve yoksul komsuluk birimlerinin haritalandinlmasiyla
mekan uzerinde temsil edilir. Daha zengin insanlar kentsel peyzajin cok
daha iyi duruma sahip ve mali olarak bunun bedelini karsilayabildikleri
bir cevrede yasayip altyapi ve hizmetlere kolayca ulasabilirlerken,
yoksul gruplar marjinal bir cevrede yasamak zorunda kalirlar (Smith,
2005).
Mekan ve toplum arasindaki diyalektik iliski nedeniyle mekan,
sirasiyla, once toplum ve sonrasinda da toplumsal iliskiler uzerinden
var olur. Bu yolla mekan toplumsal esitsizlikleri yeniden uretir.
Smith'in (2005: 26) degindigi uzere "... insanlara ozgu
toplumsal iliskilerin icra edildigi mekan ve yerler, basite
indirgenebilecek tasiyicilar degildir. Daha ziyade insanlarin
yerlestikleri yerler onlarin yasantilarinin dogrudan ortaya ciktigi
yerlerdir". Yoksul olan ve marjinal cevrelerde yasayan insanlar
risklere daha fazla maruz kalirlar bu nedenle. Kirliligin oldukca fazla
oldugu bir cevrede veya saglik hizmetlerinin yeteri derecede
sunulamadigi yerlerde yasayan halklar hastaliklara daha fazla maruz
kalmakta ve yatkin olmaktadir (Smith, 2005). Ornegin, 19. yuzyilda San
Fransisco'da cicek hastaligi salgini ile ilgili yapilan bir
calismada Craddock (1995) insanlarin zihnindeki zenofobik (xenophobic)
baglantiyla Cin mahallesinin hastalikli bolge olarak isimlendirilmesini
gocmenler ve hastalik arasindaki iliskide aramistir. Bu ornekte Cin
Mahallesi insanlarin zihninde hastaligin 'bulasma yeri' (place
of contagion) olarak bicimlenmistir (Aktaran: Anthamatten & Hazen,
2010: 4).
Beseri cografyacilar mekanin toplumsal kimlikleri nasil
barindirdigini, bicimlendirdigini ve yeniden uretildigini sorgular.
Yukarida deginildigi gibi, mekanlar ve yerler onlara yuklenen anlamlarla
doludur. Yerler, kimlikleri barindirirlar ve insanlar spesifik yerleri
kendi bireysel kimliklerini insa ettikleri mekansal-aidiyet duyumsamasi
uzerinden tanimlar (Smith, 2005). Bu nedenle de teorisyenler yerin
kimligi ile insanlarin yasadiklari cevrelerde toplumsal iliskilerle insa
ettikleri kimlikler arasindaki bagintilara onem verir. Bu yolla
mekanlarda insanlarin kimligiyle yerlere iliskin duyumsadiklari
kimlikler bir araya gelir. Feminist cografyacilar ise bu kavramayi
toplumsal cinsiyete ozgu pratiklere ve 'ozel-kamusal mekan'
ile cinsler arasindaki ikiliklere odaklanarak
arastirmaya ve aciklamaya calismaktalar.
Feminist Cografya: Patriyarkanin Sosyal Mekani Orgutleyisini
Sorunsallastirmak
Batili arastirmacilardan odunc alinan 'toplumsal
cinsiyet' (gender) kavraminin butun dillerde dogrudan bir karsiligi
bulunmuyor. Pek cok arastirmacinin degindigi uzere, yirminci yuzyilin
ortalarina kadar kadin imgesi, yaygin olarak biyolojizmin cercevesini
cizdigi "iyi bir es ve sevgi dolu bir anne olma" uzerinden
yuceltildi (Feng, 2013: 21). Kadin icin en ideal iki hedefe gonderme
yapan bu determinist gorus elestirilirken batili feminist dusunurler
tarafindan 'toplumsal cinsiyet' kavrami gelistirildi.
1970'li yillarin ilk yansinda Anne Oakley ve Gayle Rubin tarafindan
ilk kez kullanilan kavram, kisa surede feminist alanyazinin temel
kavramlanndan biri oldu. Rubin'in yazisiyla es zamanli olarak
biyolojik / anatomik cins ile toplumsal cinsiyet kavramlan aynsmaya
basladi. Bu aynsma 1980'li yillarda daha da belirgin bir bicime
kavusup, alanyazinda koklesti.
Toplumsal cinsiyet, en oz ifadesiyle, insanin biyolojik/anatomik
cinsinin toplumsal iliskiler tarafindan yapilandirmasini anlatir. Bu
insa, toplumun kadina (disilikler) ve erkege (erillikler) (1) belirli
ozellikler ve roller yuklemesiyle gerceklesir. Toplumsal cinsiyeti
belirleyen sey, farkli kulturlerde degisik sekillerde tanimlanan,
toplumlarca kurulmus erkeklik ve kadinlik kategorileri ile her iki gruba
atfedilen ve onlara empoze edilmis yukumluluk ve davranislardir (Bilton
vd., 2009: 130).
Feminist cografyanin ozellikli amaci, toplumsal cinsiyet ve mekana
dayali bolunmeleri arastirmak, aciga cikarmak, sorgulamak ve boylece de
toplumsal cinsiyet ve mekanin karsilikli iliskisini ve onlann
yayginlikla benimsenen dogalligini sorunsallastirarak, tum bunlari
gorunur kilmaktir. Erkek ve kadinlann mekan ve yerleri ne sekilde
deneyimledikleri ve buralari nasil pratik ettikleri kadar toplumsal
cinsiyetin yansidigi mekanlari ve yerleri arastirmak iliskisel mekan
catisi altinda feminist cografyanin asil konusudur (McDowell, 1999: 12).
Feminist cografya 1970'lerin ortalarinda ilk kez Batili
akademyada ortaya cikmis ve fakat 1980'lerde feminist
cografyacilarin beseri cografya ozelinde bu alt disiplini ciddi olarak
calismaya baslamalariyla kimlik ve yer kazanmistir (McDowell, 1992a;
1992b). Ancak cografyada feminist analizlere iliskin basili haldeki
metodolojik tartismalar 1990'li yillarda gerceklesebilmistir (Moss,
2002: 2). Diger feminist calismalar yuruten disiplinlerde oldugu gibi
feminist cografyanin da, toplumsal cinsiyeti ve toplumsal cinsiyet
iliskilerini arastiran elestirel bir nosyonu vardir. Bu alt disiplin
ayni zamanda politik bir bakis acisina da sahiptir ve feminist
cografyacilar diger feminist arastirmacilar gibi patriyarkal duzene
meydan okuyarak kadinlarin toplumsal yasamini iyilestirmeye ve
gelistirmeye odaklanir, toplumsal cinsiyet ve cinsiyet iliskilerini
mekansal yaklasimla arastirmaya ilgi duyarlar (Dixon & Jones III,
2006).
Gillian Rose (1993) "Feminism and Geography" isimli
kitabinda beseri cografya disiplinindeki feminist dusuncenin tarihini
bir cizelgeyle aciklar. Rose (1993), tarihsel olarak disiplinin
'eril' bakis acisina gore uyarlandigini ve cografi bilginin
uretiminin de beyaz ve heteroseksuel erkek baskinligi vasitasiyla
yapildigindan bahseder. Geleneksel dusunce kapsamli bilgiler saglamakla
birlikte kadinlarin oznelligini, gorunurlugunu ve seslerini haric tutar.
Bu nedenle de kabaca 1980'lere kadar kadin cografyacilar tarafindan
uretilen veya kadinlarin deneyimlerini ve oznelliklerini merkeze alan
calismalar disiplin icinde guclu bir direncle karsilasmistir (Rose,
1993; Aktaran: Fleetwood, 2009: 16). Buna karsit olarak ozellikle erken
donem feminist cografyacilar akademik cografyayi yonlendiren erkek
merkezli epistemoloji ve ilk bolumde tartistigim uzere, ozellikle
'kartezyen yaklasim ve jeopolitikayla' disiplinin kendi
cevresel deterministik dusuncesinin eril yaklasimdan nasil da etkilenmis
oldugunu elestirdiler (Rose, 1993; Dixon & Jones III, 2006; Aktaran:
Fleetwood, 2009: 16).
Erken donem feminist cografyacilar--ilk olarak--1970'lerde
humanist ve yapisalci cografyacilar tarafindan uretilen mekansal teoriyi
elestirmeye basladilar. Bu dogrultuda onlar, Bati bilim pratigindeki
mekansal dusunceyi yonlendirip yer edinmesi gereken ikili mantigi
kabullenmeleri bakimindan disiplinin basarisiz oldugunu one surduler
(Rose, 1993; Johnston, 2005). Bunda hakliydilar. Bu tur argumanlari
desteklemek adina feminist cografyacilar yermekan, yerel-kuresel ve
ozel-kamusal ikiliklerinde oldugu gibi sayisiz mekansal karsitlik
kategorilerini kadin-erkek ikiligini aciklamada kullandilar. Ornegin,
'yerel' e karsilik 'kuresel' ayriminda oldugu gibi
mekansal ikilik kategorileri bir astlik-ustluk iliskisini cagristiracak
bicimde yeniden uretilmektedir. Feminist cografyada--hiyerarsiyi temsil
eden tum ikiliklerle birlikte--ozel-kamusal ikiliginde evin ozel mekani
temsil eden birim olarak disil ve yerel birakildigi, bunun karsisinda
kamusal mekanin guclu ve eril kilindigi sorunsallastinlmaktadir (Bondi,
2005; Pratt, 2005; Aktaran: Fleetwood, 2009: 16-17).
Mekanin Ozel-Kamusal Ikiligi
Feminist cografyacilar ozel-kamusal karsitligini uzun yillardir
calisiyor (Mitchell, 2000). Bati toplumlarinda evin (home) ve isin
(work) fiziksel ayrismasi endustri devrimi ile kapitalist ekonomik
sistemin baslangicina kadar geri goturulebildiginden (Domosh &
Seager, 2001; McDowell, 2007; Fleetwood, 2009; Donovan, 2014), feminist
cografyacilar bu alt disiplinin politik nosyonunu da var eden bir etken
olarak uretim bicimlerinin kapitalist modeliyle iliskili ozel-kamusal
karsitligini arastirmada cokca ise yarayan yeni-Marksist teoriden
etkilenmislerdir (Alkan, 2009: 13-14). Bu arastirmacilar kapitalizm ve
patriyarkanin karsilikli olarak birbirlerini nasil guclendirdiklerini ve
bu her iki toplumsal iliskiler sisteminin uretim ve yeniden uretim
mekanlarinin fiziksel ve ideolojik ayrismasini nasil da destekledigine
dikkat cektiler (McDowell, 1999; Domosh & Seager, 2001; Fleetwood,
2009). Bu cercevede feminist cografyacilar ozellikle de toplumlarda
kadinlar icin materyalist sonuclar doguran 'ev isi' ve
'ucretli is' bolunmesinde isgucunun mekansal ayrismasina
odaklandilar (McDowell, 1992a; Peet, 1998; Dixon & Jones III, 2006).
Ayni zamanda onlar, kadinlarin ozel mekandaki ucretsiz isciliginin
kapitalist sistemin surdurulmesinde nasil da ise yaradigini acik
ettiler. Tam da bu noktada kapitalist uretim biciminin surdurulebilmesi
adina isgucu ihtiyacini etkin bir bicimde yeniden uretme konusunda
kadinlarin evde cocuk yetistirebilen sozde guclu varlik olarak
tanimlanmalari (McDowell, 1999) aslinda mevcut patriyarkal duzenin
onadigi bir seydi.
Bu yapi icerisinde ozel mekandaki kadinlar kocalarinin ya da
hanehalklarindaki calisanlarin fiziksel, cinsel ve psikolojik-duygusal
acidan desteklenmesi goreviyle sorumlu tutuluyorlardi (McDowell, 1999;
Mitchell, 2000; Domosh & Seager, 2001). Patriyarkal sistem bu
sekilde ozel mekanla ozellestirilen kadinlari evde tutarak bu altliktan
fazlaca beslendi ve besleniyor. Kadinlarin mekansal hareketliliginin
sinirlandirilmis olmasiyla erkekler, kadin partnerlerinin kimligini ve
yasamlarini kontrol altina alirken kendi guclerine iliskin
pozisyonlarini da garanti altina aliyorlar (McDowell, 1999). Erkekler
ucretli bir is sahibi olmak ve para kazanmak adina bir yerden otekine
kosustururlarken, kadinlar tipik olarak evde kalip kendilerini
ailelerine ve ev islerine adiyorlar. Bu yapi ironik olarak neredeyse
zamanlar ustu bir algi bicimiyle ne kadar da dogal gozukuyor ...
Ote yandan, toplumsal cinsiyet iliskilerinin kamusal ve ozel
mekanlar uzerinden tanimlandigi bu yapi, 'ev' ve
'is' yasamiyla mekanlarini sirasiyla disil ve eril
karakteristiklerle donatmaya ve dogallastirmaya hizmet ediyor (Domosh
& Seager, 2001; Johnston, 2005). Bu baglamda ev, kadinlara ait olan
dogal bir yer olarak kurgulanip yeniden uretilirken, kamusal mekan,
erkeklerin baskin ve soz sahibi oldugu bir oge olarak sunuluyor ve
pratik ediliyor (Domosh & Seager, 2001). Oysaki yukarida anilan
kapitalist donemin baslarinda pek cok kadinin ev disinda calistiklarini
burada not etmek tarihsel hafiza icin onemli olsa gerek. Bu surecte orta
ve alt sinif kadinlar yereldeki isleri veya ayni zamanda endustri
devrimi esnasinda fabrikalarda calisiyordu (McDowell, 1999; Domosh &
Seager, 2001; Aktaran: Fleetwood, 2009: 17-18). Ancak toplumun daha
yoksul kesimlerindeki kadinlarin etkin bir bicimde calisma pratiklerine
ragmen ozel ve kamusal mekanin aynsmasi ve hasil edilisi ideolojik
bakimdan degismez bir bicime kavusuyordu (McDowell, 1999).
Feminist alanyazin, gunumuz icin 'ev' ve 'is'
ikiligine ozgu algilar konusundaki ideoloji biciminin surdugunu belli
ediyor. Dolayisiyla ozel mekana dair, evcillige ait, 'dogal ve
olmasi gereken zaten budur' bicimindeki kavrayislarin disilik ve
kadinliga ozgu populer tanimlarla hala bagdasik surekliliginin altini
cizmek onemli (McDowell, 1999; Domosh Et Seager, 2001). Bu nedenle
feminist cografyacilarin ev ile ilgili algilanan klise nosyonlara ve
ozguluklere onlari sorunsallastirmak adina vurgu yaptiklari gozlemlenir
(Fleetwood, 2009: 18). Sanat ve medya alanyazininda ise ev mekani
genellikle aileye iliskin guvenli, duygusal bir barinak olarak
resmedilir (McDowell, 1999; Mitchell, 2000; Domosh & Seager, 2001).
Bu noktada 'ev', ahlaki istikrarin, manevi degerlerin, kadinin
vazifesi ve sorumlulugu alaninda kalan ve tum bunlarin
sembollestirildigi net bir pozisyona sahiptir (McDowell, 1999; Domosh
& Seager, 2001). Kamusal mekanda yer alan 'is' ise
kavramsal bakimdan bir karsitlik kategorisi icinde kalmaya devam eder.
Oysa 'ev', pasifligin ve saadetin yeriyken 'is',
erkeklerin degerlerini ve ekonomik uretkenliklerini kanitladiktan eril
altlikla beslenen aksiyon mekanidir (Domosh & Seager, 2001; Aktaran:
Fleetwood, 2009: 18).
Sayisiz ornek ve sembolle temsil edilen ve her tur dekorasyonla
pekistirilen ev, hep kadinin mekanidir. Hatta bu yapi, cogu kez kentsel
peyzajin da elverissizligiyle kadinlarin cocuklariyla birlikte kamusal
mekana yonelik hareketini cesaretsizlestirici bir rol ustlenir (Domosh
& Seager, 2001). Bunun sonucunda pek cok kadin kamusal mekandan
cekinir, hatta korkar ve onlarin kentsel / kamusal mekan icindeki
hareketleri cinsel siddete ya da tacize maruz kalma korkusundan ya da bu
konuda tembihlendiklerinden dolayi kisitlanir. Bazi orneklerde ise
erkekler kizlarini ve/veya eslerini evlerinden ayrilmamalari konusunda
kontrol altinda tutarlar (Domosh & Seager, 2001). Sonucta bazi
ulkelerde kadinlarin kamusal mekandaki hareketliligi yasalarla
sinirlanmistir: Libya ve Iran gibi ulkelerde seyahat edebilmek icin
kadinlar koca ya da babalarindan izin alma yukumlulugu altindadir
(Domosh & Seager, 2001; Aktaran: Fleetwood, 2009: 18).
Mekan ve Cinsiyetlenmis Kimlikler
Mekan, toplumsal etkilesimlerden bagimsiz ve bos bir alan degildir
(Akpinar, Bakay & Dedehayir, 2009: 11). Feminist cografyacilar,
mekanin, yerin ve toplumsal cinsiyetin hem karsilikli bicimde iliskili
(Alkan-Korkmaz & Allmer, 2013: 111), hem de toplumsal cinsiyet
pratiklerini belirleyici ve yapilandirmaci olduklarini vurgularlar.
Baska bir ifadeyle, toplumsal cinsiyet ile cinsiyetlenmis kimlikler
mekansal konfigurasyonlari uretmektedir. Ayrica bu mekansal
konfigurasyonlar toplumsal cinsiyeti, kimlikleri ve rollerin de
olusumunu ve yeniden uretilmesini saglamaktadir (Mitchell, 2000: 201).
Boylece kamusal ve ozel mekanlardaki ucretli isler ile ev isleriyle
ozellesen cinsiyetlenmis kimliklerin insa sureci ve nasil pratik
edildigi feminist cografya icin onemlidir.
Geleneksel olarak kapali bir mekan olan ev icinde icra edilen
evcimen aktiviteler bu ozel mekanda kadinlara ozgu disil kimlikleri
tanimlamistir (Massey, 1994; Domosh & Seager, 2001). Ev islerini
yapmayi ustlenen ve kendilerini ailelerine adayan kadinlar baslica ev
kadinlari (homemakers) ve bakicilar (caregivers) olarak karsilik
buluyorlar. Massey'in (1994: 179) vurguladigi uzere "kadinlari
evcil mekana kapatma girisimi spesifik olarak hem bir mekansal kontrol
bicimidir, hem de kadin uzerine yapilan bir kontrol eylemidir".
Bugun pek cok kadin hem ev islerini hem de ucretli isleri yapmaktaysa da
bu ikili faaliyet alaninin etkilesimine istinaden Massey (1994),
kadinlarin kendi kimlikleri ile evleri arasinda derinlemesine bir
baginti oldugundan bahseder. Bu nedenle pek cok kadin ucretli is
piyasasina aktif olarak katilsa dahi kendilerini evleriyle, evcillikle
ve duygusalliklariyla beraber var etmeye cok yatkindir (Domosh &
Seager, 2001). Evlerinin temizligi ve cazibesi-cekiciligi, onlarin
statusu ve kimligini daima temsil edecek duzeyde onemlidir bu yuzden.
Cogu kadin evlerini dekore etmekten ve hanehalkini bir duzen ve tertip
icinde tutmaktan buyuk gurur duyar (McDowell, 1999; Domosh & Seager,
2001). Kadinlar etkin bir bicimde kendilerini yaptiklari ev isleri ve
evcil etkilesimler uzerinden tanimlarlarken bunu da ozellikle kendi
hemcinslerine bir gosteris bicimi olarak sunar (Domosh & Seager,
2001).
Oysaki kadinlara ozguluguyle on plana cikan ozel mekan, evle / bu
yerle iliskili herkese sorumluluk yukler. Erkegi neredeyse butunuyle
kamusal mekanla, buna karsilik kadini -ucretli bir ise sahip olsa dahi-
ozel mekanla ozellestiren dinamik butunuyle cinsiyet rollerinden ve
kamusalin patriyarkal kimliginden beslenmektedir. Neredeyse butunuyle
eril donanima sahip kamusal mekanla ancak sinirli iliskiler
gelistirebilen, ucretli is piyasasina sinirli duzeyde katilabilen
kadinin yayginlikla toplumsal cinsiyet rollerine tutunmasini ve caresini
buradan aramasini -statusunu evcillik ideolojisi uzerinden var etmeye ve
yukseltmeye calismasini- onun toplumsal cinsiyet esitsizligine karsi
yuruttugu bir tur mucadele bicimi ekseninde okumak onemlidir. Yoksa ic
(ozel) - dis (kamusal) mekanlar ayrismasinin cinsler uzerine, rollere
gore yukledigi bir sorumluluk soz konusu degildir ve onceki bolumlerde
de tartistigim gibi mekanin kendisi tarafsizdir.
Ev, Yer ve Kimlik
Aslinda butun dillerde "ev (home)" kavrami pek cok
anlamla donanmis durumda. Unlu cografyaci David Harvey'in de
degindigi uzere ev, insan ve onun tum etkilestigi seyler arasindaki en
manevi lokasyondur (Aktaran: McDowell, 2007: 71). Bu lokasyon uzerine
gelistirilen manevi duygular ise insanlarin yere (place) iliskin
olusturduktan mekansal aidiyet hissiyle ic ice gecer. Mekana / yere ozgu
anlamlarin toplumsal insasi ve nesnellik, bireylerin ve ozellikle de
kadinlarin eve iliskin algi ve degerleriyle butunlesik oldugundan ev ve
beden (body) arasinda enteresan bir paralellik vardir. Boylece ev mekani
(domestic space), toplumsal deger atfetme kategorilerinde oncelikli olan
bir siraya ve onu ebedi var etmeye donuk maddi bir temsiliyettir. Ilk
kez Bourdieu (1977) tarafindan kavramsallastinlan 'habitus'
(habitat / yasam ortami) kavrami tam olarak ev mekaninin karsiligi
olarak kullanilmistir. Habitus her ne kadar salt ozel mekana gonderme
yapiyor gibi gozukse de toplumsal iliskilerde var olan her seyin
ozetinin eve / ozel mekana tasindigi ozgulukleri anlatir. Aslinda evin
ici, disinda suren iliskilerden cok da farkli degil, hiyerarsiktir bu
anlamda. Bu nedenle de ev mekanindaki toplumsal iliskilere odaklanmak,
ozelkamusal ve hususi (particular)-umumi (general) arasindaki sinirlan
asan bir seydir.
Evcilligin Kokenleri, Isleyisi ve Endustriyel-Modern Toplumlarda
Mekanin Ayrisma Bicimi
1960'larin sonlarindan beri feminist arastirmacilarin pek cogu
Batidaki endustriyel kapitalizmin kentsel mekani 'ev ve is
dunyasi' olarak boldugunu ve bu surecin kadinlarin yasamlari ve
statuleri uzerinde derin izler olusturdugunu yazdilar (McDowell, 2007:
73). Bu izlerin belki de en somut taraflarindan biri, kimi zaman zor
kullanarak kadinlarin yasamlarinin evleriyle sinirlandirilmasi ve
kimliklerini de evle ifade etmeye cokca cesaretlendirilmis olmalaridir.
Bu acidan bakildiginda ev / ozel mekan, kadinlarin erkeklerle esit sahip
oldugu haklarin kullandirilmamasi adina ovgu goren ve onemsenen bir
sittir. Bu ozellik, toplumda bir o kadar erkeklerin hayatini kazanmaya
yonlendiriliyor olmalarina karsilik evin bekciligi gorevini kadinlara
tahsis eden her iki cins icin esitsiz bir isbolumudur. Ustelik bu
bolunmusluk icinde kadinlarin sorumluluguna birakilan ucrete tabi
olmayan ev-ici emek, onlara ozgu kilinan 'dogallik' kisvesi
altinda epeyce yuceltilmistir.
Bir feminist cografyaci olan McDowell (2007), Batida, on dokuzuncu
yuzyilin endustriyel toplumlarinda sosyal mekanin ev ve is dunyalari
olarak ayrismasina ragmen ornegin Buyuk Britanya'da 1850-1950
arasinda kadinlarin ucte birinin ucretli isgucune katildiklarini
belirtir. Ancak bu surecte erkeklerin piyasanin dusuk ucretli sektor
tehlikesinden buyuk olcude uzak tutulmaya calisildigini boylece de pek
cok kadinin iyi gelir getirici islerden dislandiklarini isaret eder.
Kadinlarin pek cok is kolunda calistigi bu donemde berbat kosullar
altinda calisan ve dunyaya getirdigi cocuklardaki yuksek cocuk
olumlulugu nedeniyle ortaya atilan 'kadinlarin belli meslek
turlerinde calistirilmamasi gerektigi dusuncesi' cok ovgu gormustu
(Hail, 1992; McDowell, 2007). Bu ornek, belki de, dunyada mesleklerin
cinsiyete gore ayristirilmasinin kokenidir.
Evin Melekleri Olarak Kadinlar?
McDowell (2007: 75), on dokuzuncu yuzyilda -en azindan Buyuk
Britanya orneginde- evin kapitalist ekonominin bir yansimasi olarak var
edildigi uzerinde durur. Diger Batili toplumlardaki gibi endustrilesme
boyunca Buyuk Britanya'da evin dinsel karakteristikleri ve
maneviyati temsil edecek sekilde kurgulanisi neredeyse tartismasizdir.
Ev isleri ve ozellikle de cocuk bakimi kadinin ozel gizli ugrasidir ki
bu aktiviteler ve ev, boylece kapitalist dunyanin hasin
rekabetciliginden kurtarilmis olur. Bu dusunsel ardalani daha da oteye
tasirsak ev, duygusal yasamin, askin, empatinin, yetistirilmenin,
hanehalkimn diger uyelerine karsi olan tum sorumluluklarin kadinin
omuzlarina yuklendigi yegane mekan ve mahal (locus) konumuna -sozde-
yuceltilerek deger elde etmektedir. Bu gorevi ustlenen kadinlar da bir
calisan degil, evin melegi (angels of the home) olarak gosterilmektedir.
Aslinda bir tur indirgeme olan bu yaklasim, melek kisvesi altinda
sevimli hale burundurulmektedir. Bu sevimli imajla kadin, indirgendigi
ve suruklendigi bu konumdan dogal olarak ve cogu kez bir kacis yolu
bulamamaktadir.
Erkek / koca acisindan ev, kadin ve hanehalki uyeleri ile iliskili
butun ozel seylere ve mahremiyete iliskin duyumsanan degerin bir
karsiligidir. Bu yaygin gorusle de kamusaldan kisitlanan kadin icin evi
dekore etmek, susleyerek guzellestirmek, temiz tutmak atfedilen degerin
bir karsiligi olarak cinsiyete gore bolumlenmis yukumluluklerle tumlesik
hale gelir.
On dokuzuncu yuzyil sonunda Buyuk Britanya'da orta sinif
kadinlar keskin bir bicimde ucretli is piyasasindan haric tutuluyordu.
Bu durumun bir tur gerekce seti ise ticaretin kaba ve tehlikeli
gosterilmesiyle ic ice gececek sekilde; kadinlarin sagligini riske atan
is ortaminin bir ozelligi olarak sunulmasiydi (McDowell, 2007: 77).
Komur cikanmciligi bu argumanin en sembolik destekcisiydi (John, 1980).
Boylece kadinlar isgucu piyasasi soz konusu oldugunda geri plana itilip
kamusaldan dislanirken kocalarinin ancak ozel mekandaki birincil varligi
kisvesi altinda yuceltiliyorlardi. Butunsellikle bakildiginda kadinin
bedeni, ev ve disiligin toplumsal insasi arasinda cok acik paralellikler
bulundugunu bugun de gorebiliyoruz. Bu paralelligi saglayan unsurlar
ironik bir bicimde kadinlari ve ozellikle de ev kadinlarinin kontrol
altinda tutulmasini gerektiren cinsellik ve kirlilik arasindaki zit
iliskiyi, safligi ve neredeyse tamamen ozelde-kapali kapilar ardinda
icra edilen ev ici seylerle somutlasiyor.
Yirminci yuzyilin baslarina gelindiginde savaslar nedeniyle beliren
isgucu acigi kadinlarin hizmet sektorunde ucretli islere katiliminin
destekcisi oluyordu. Bu degisim, kadinlarin cifte rolle donanmasini
saglarken, evliligi nispeten sorunsallastiriyordu (McDowell, 2007).
Belki de bugunun dunyasinda bile bireysellesmenin yansimalarindan biri
olarak gosterilen bosanma hizinin artisiyla bu noktada bir baglanti
kurulabilir. Boylece kadinlarin evcillikle ozdeslestirilen isleri olarak
erkegi giydirmek, evi temiz tutmak, hanehalkini beslemek, her gun ise
gidip gelmek, cocuk dogurmak ve onlari yetistirmek butun gelecek
zamanlarin gorev seti olarak yirminci yuzyilin klasiklesen resmiyle
(Sekil 2) her gun yeniden uretiliyor.
Kisa bir surede kadinlara ozgulugu ile taclandirilan bu aktiviteler
onlara ozgu olarak yuceltilen ve kategorize edilen ve kapitalist duzenin
meslek-is turlerini de aciklikla tanimladi. Aslinda basit, ev tipi
atolye uretimine dair meslekler bugunun kamusalinda nasil da kadinlara
ozgu meslekler olarak kiliftan kilifa sokulup tanimlandi. Ornegin
Cin'de kadinlarin neden oyuncak fabrikalarinda yogun
calistirildiklarina dair yapilan bir sorgulama -ucuz isgucu gorulmeleri
gercekliginin ustunu ortecek sekilde- onlarin orgu ormeye aliskin
parmaklarindaki ivedilik yeteneginin gerekce gosterilmesiyle cozume
kavusturuluyor (Bilton vd., 2009: 141).
[ILLUSTRATION OMITTED]
Boylelikle 'kapitalizmi ve kadinin astligini ureten bir erkek
egemen sistem' olarak patriyarka, gunumuz toplumlarindaki kadinlar
icin dort temel gorev / is alanini var ediyor: (1) cinsiyet rollerine
dayali ve ozellikle de aileyi koruyucu olarak annelikle ve es olmayla
ilgili toplumsal odevlerin yerine getirilmesi; (2) ucretli veya ucretsiz
isgucu olacak nesillerin uretimi; (3) cinsiyet rollerine ozgu ekonominin
surdurulebilirligine katki; (4) erkeklere karsilik daha dusuk ucretlerle
isgucu piyasasina katilimin surdurulmesi (McDowell, 2007: 81-82). Ne var
ki yukarida alintiladigim bu dortlu strukturun tamami da kadinin
ozgurlesmesi bakimindan 'sorunlu sinyaller' vermeye devam
ediyor: Birinci goreve istinaden, kadin calissa bile ona yuklenen
annelik ve es olma durumu oncelikli kiliniyor. Ikincisinde; 'kadin
her kosulda cocuk dogurmalidir, bunu yapamayan oteki lesti ri ime
tehdidiyle yuz yuzedir' sinyali veriliyor. Ucuncusunde, kadin ancak
cinsiyet rollerinin onadigi mesleklerle (ogretmenlik, hemsirelik,
terzilik, temizlik isciligi gibi) kamusala istirak etmeye itiliyor. Ve
sonuncusunda, erkeklerle ayni egitim duzeyine ve sosyal statuye sahip
olsalar dahi kadinlarin cogu defa daha dusuk ucrete razi gelmesi
olaganlastiriliyor.
Ornegin, Endustri oncesi Britanya'da ve Bati Avrupa'da
baslica tanimsal uretim ve zanaat isinden olusan ekonomik aktivite,
hanehalklan tarafindan yurutuluyordu. Ister erkek, ister kadin, genc ya
da yasli olsun, hanehalki hep birlikte ailenin gecimine katkida
bulunuyordu. Her ne kadar o donemde de kadinlarin ve erkeklerin yaptigi
isler bolgelere ve sinifa gore farklilasmaktaysa da 'gecimi
saglayan erkekler' ile 'ev kadinlari' bicimindeki
bolunme, hic de endustri oncesi donemin isbolumunu karakterize etmiyordu
(McDowell, 2007: 79-82; Bilton vd., 2009: 140). Endustrilesme, uretim
etkinliklerinin cogunu yeni mekanlara: fabrikalara; burolara ve
dukkanlara tasimisti. Boylece isin ozel mekan disina transferi,
toplumsal cinsiyet iliskilerinde ve soyleminde derin bir degisimin
sinyalini vermisti. Artik ev, sadece ailenin mekani degil, ayni zamanda
eril ve hircin is dunyasinin siginagi oluyordu. Kadinlarsa, evin
bekcileri olarak konumlandiriliyor, hizmet ve mallarin uretiminden
ziyade ozel mekanda kalmalari sinsice ozendiriliyordu. Tam da bu noktada
kadina ozgu kilinan es olma ve annelik gorevleri birbirine baglanip evde
'uyum ve erdem yaratmak' onlarin dogal gorevi olarak
tanimlaniyordu.
Evcillik ideolojisinin cizdigi yol haritasiyla kadinlar ve erkekler
icin ayri mekanlar yaratilmasi dusuncesi, ilk defa orta siniflarla
ortaya ciksa da tum kadinlari farkli bicimlerde etkiledi (Bilton vd.,
2009: 140). Zengin erkeklerin esleri acisindan ev, zorunlu aylakligin
bir yasanma mekani haline donusuyordu. Bu durum, egitime katilimlari
kisitli oldugundan alt-orta siniflarin kizlan icin umutsuz bir koca
arayisi demek oluyordu. Isci sinifi kadinlar icin evcillik ideolojisi,
onlarin vasifli mesleklerden uzak tutulmalarinin, hatta dusuk
kazanclarla gunluk yasamda erkeklerden ayrilmalarinin kanallarini
hazirliyordu. Zamanla evcillik ideolojisi, istihdam yapisinin
kaliplarini degistirdi. Bilton vd. (2009: 140-141), dikkat cekici bir
saptamayla, gunumuzde bu ideolojinin biraktigi mirasin dort onemli
bicimde surdugunu vurguluyor. Bense, asagida, bu dortlu oruntuyu
mekansal cercevede sorunsallastiracagim: Ilki, evcillik ideolojisi
cagdas isbolumu icinde yasamaya devam ediyor. Erkekligin rasyonel
hesaplama ile iliskisi, uretkenlik imaji, is ve otoritenin erkeklikle
ozellesmesine karsilik, kadinligin 'narinlik' vurgusuyla ve
duygusallikla butunlestirilmesi (Bilton vd., 2009) onun eve
kapatilmasinda bir mekanizma degil midir? Ama kadinlar, ister istemez,
kazanca dayali ucretlerdeki ciddi farkliliga ragmen gunluk
fiziksel-duygusal bakim ve evin idaresi sorumlulugunu omuzlama
egiliminde. Ozel ve kamusalin toplumsal cinsiyetlenmis isbolumu, en
genis anlamda bu tur esitsizlikleri ozetlemiyor mu? Ikincisi, evcillik
ideolojisi onemli calisma bicimlerini gorunmez kiliyor. Gectigimiz
yuzyilin buyuk bolumunde tercihen buyuk olcekli firmalarca ve erkeklerce
yapilan tam zamanli daimi sozlesmelerle sadece suratli istihdam is
olarak kabul edildi. Bilton vd.'nin (2009: 141) de degindigi uzere,
bu dar tanimlama, enformel ekonominin ozel mekandaki ev isi ya da emek
paylasimi gibi ucretsiz calisma bicimine temas etse de, gercekte daha
onemli olabilen isleri ve ucretsiz ev emegini gizlemiyor mu?
Ucuncu olarak, evcillik ideolojisi, kadinlarin pratik ettikleri
isi, vasiftan ziyade kadinligin, esnekligin ya da bakiciligin dogal bir
yan urunu olarak gorme biciminde suren egilime katki sagliyor. Ornegin
ozel mekana ozgu kilinan aktiviteler bakimindan vasiflar, cogu zaman
hayatta kalabilmek ya da bir haftadan digerine bakkal parasini
denklestirme mucadelesi veren ev kadinlarinin kendileri belki haric, hic
de dikkat cekmiyor (Bilton vd., 2009: 141). Hemen her yerde karmasik
ehliyetler gerektiren sosyal hizmetler sektorunde yan zamanli kadin
isciler tarafindan yuklenilen isler, vasifsiz bakicilik olarak
siniflaridinliyor ve buna gore ucretlendiriliyor. Cok uluslu sirketler
bilgisayar parcalari, oyuncak, giyim ve eczacilik gibi sektorlerdeki
uretimlerini gerceklestirmek istediklerinde cogu zaman eleman alma
politikalarini genc kadinlarin dogal olarak bu isleri yapmadaki
hizlarini ve parmak yeteneklerini dikkate aldi (Bilton vd., 2009: 141).
Bu cirkin politikayla da kadinlarin dogal hunerlerinin toplumsallasama
surecine paralel giden bickidikis ve orgu tekniklerindeki egilimlerini
yansittigina dikkat cekildi. Buradan anlamamiz gereken sudur ki
'ulusal' oldugu kadar 'kuresel' isbolumunde de
vasfin tanimi toplumsal cinsiyet soylemleriyle destek buluyor.
Dorduncu olarak evcillik ideolojisi, istihdamdaki toplumsal
cinsiyet ayrimciligini yeniden ureten pratiklere aciklikla katkida
bulunuyor. Ornegin -onceden de degindigim gibi- gectigimiz bir bucuk
asir suresince kadinlarin korunmasina iliskin fikirler cogu zaman
onlarin belli is turlerinden ve mekanlardan -fabrikalarda gece
calismalarindan ya da matbaacilik isindeki yogun tempodan-
dislanmalarini saglama almak icin kullanildi. Ama enteresan bir bicimde
fabrika iscisi kadinlar icin gece vardiyasina getirilen kisitlamalar cok
seyrek olarak hastane ya da temizlik islerine yansitildi (Bilton vd.,
2009: 141). Butun bu is turlerine ve islerin icra edildigi mekanlara
gore bolunmusluklerin bugun icin gecerli olmadigini iddia edebilir
miyiz?
Boylece, Acar-Savran'in (2013: 111) da degindigi uzere,
ozel-kamusal ikiliginin modern dunyadaki konumunu ve ozgullugunu
kavrayabilmek uretim, yeniden uretim ve emek dunyasinin yapisinin
dikkate alinmasini gerektiriyor.
Her ne kadar pek cok meslek turunde kadinlarin gorunurlugu
artiyorsa da, cinsiyetlere feodal anlayisla yuklenen rollerden ve
bunlarla baglantili karsitliklar, firsatlar ve celiskilerden kurtulusun
daha cok baslangicinda bulunuyoruz (Beck, 2011: 157).
Tartisma ve Sonuc: Cinsiyet Temelli Mekanlarin Asinmasina Dair
Izler
'Ev'e ve 'is'e ozgu nosyonlarin,
'ozel' ve 'kamusal' mekanlari nasil
yapilandirdiginin izini suren pek cok feminist cografya arastirmasinin
soyledigi sey, bu uretim biciminin butunuyle toplumsal cinsiyet
esitsizligiyle baglantili oldugudur. Bu arastirmalar, 'ev'in
disiligin, 'is'in ise erilligin mekani biciminde
kurgulanisiyla uretimini ve de toplumsal deger ve normlarca son derece
dogal gorulen -'olmasi gereken de budur soylemini'- ama asil
itibariyle bu mekansal bolunmeyi elestirmeyi ve sarsmayi amac ediniyor
(McDowell, 1999). Bu sorgulamayi yapabilmek adina feminist cografyacilar
ozel ve kamusal mekanlardaki cok boyutlu mekansal konfigurasyonlan
toplumsal cinsiyet iliskileri pratikleriyle birlikte degerlendiriyorlar
(McDowell, 1999; Domosh & Seager, 2001; Fleetwood, 2009). Ama
sevindirici olan sudur ki; gerek kadinlarin daha etkin sekilde kamusal
mekana katilmalari, gerekse evin yeni toplumsal iliskiler icinde
edindigi cesitli turden anlamlar hem toplumsal cinsiyet rollerini hem de
mekansal ayrismayi asindiriyor. 'Ev', ironik bir bicimde daima
nostaljinin ve empatinin mekani olarak uretilmiyor. Bundan ziyade pek
cok kadin icin ev, ozellikle erkek siddeti karsisinda baskinin,
usanmisligin, suiistimal ve taciz edilmenin yerine donusuyor (McDowell,
1999; Domosh & Seager, 2001). Hatta siklikla erkekler de evin
nosyonlarinin romantize edilmesine meydan okuyarak onu baska bicimlerde
kavramsallastiriyorlar. Pek cok erkek icin ev, bir siginmanin veya
barisin yeri degil. Bu gibi gorusler ve degerlendirmelerle evin,
toplumsal cinsiyet esitsizliginin getirdigi maliyetle uzlasmazliklara
dayali bicimde tansiyon ve catismanin mekani olarak temsil edildigi de
aciga cikiyor (McDowell, 1999). Evin buyuk olcude romantik var
olussalligina karsit olarak pek cok kadin icin burasi, icinde yasanirken
durmadan calisilmasi ve tamamlanmasi gereken islerin pratik edildigi,
bunaltici bir aktivite dizisinin surduruldugu mekansal temsiliyet
durumunda. Obur yandan 'ev isleri' cesitli cevrelerce gelir
getirmeyen ve bu nedenle de memnuniyet saglamayan ve cogu kez zoraki
yapilan ve genellikle is olarak kabul edilmeyen degersiz bir ugras
olarak yansima elde ediyor.
Gunumuz dunyasinda pek cok kadin, bicimlenen yeni ekonomik sistemin
bir geregi olarak kamusal mekandaki ucretli istihdamda yer edinebiliyor.
Mekanlar ve toplumsal cinsiyet kimlikleri arasindaki suregen karsilikli
iliski nedeniyle kadinlarin ozellikle gelismis ulkelerdeki kamusal
mekana dogru hareketi (ucretli bir ise sahip olmalan), eril zihniyet
icinde kimi zaman geleneksel cinsiyet rollerine ve iliskilere meydan
okuyucu bir tavir seklinde yanki elde ediyor (McDowell & Massey,
1996). Hic kuskusuz, ozel mekani asan bicimde kadinlarin kamusal mekana
yonelen hareketini kavramsal bakimdan ozelkamusal ve yer-mekan
ikiliklerini, cinslerin hiyerarsisini bulaniklastiran ve sonucta
geleneksel eril ve disil kimlikleri asindirici bir meydan okuma olarak
degerlendirmek mumkun gozukuyor (Massey, 1994; McDowell, 1997; Bondi
& Christie, 2003).
Gelismis ulkeler de dahil olmak uzere, gunumuzde, ekonominin
yeniden yapilanisiyla yoksulluk, issizlik ve kaynak yetersizligi evsiz
nufusun buyuklugunu ve dogasini acik bir bicimde etkiliyor. Pek cok
arastirmaci, ozellikle buyuk kentlerde ve sokaklarda yasayan genc
insanlarin sayisinin artmakta oldugunu vurguluyor (Sassen, 1990;
Venness, 1992: Aktaran: McDowell, 2007: 90).
Aslinda sokakta yasayan ve 'ev-ozel mekan'a iliskin
algilan toplumun geri kalanindan farklilasan bu evsiz gruplar icerisinde
erkeklerin gorunurlugu yine toplumsal cinsiyet rollerinin bir karsiligi
olarak daha belirgin. Evsizlik belki de cinsiyet ayristirmasi
yapmaksizin tum bu durumdaki bireyler icin dezavantajli bir duruma
gonderme yapsa da, sokaklarin ve cesitli kent mekanlarinin (park, bahce,
dini tesis avlulari, garajlar, limanlar, otomatik para cekme makinesi
kulubeleri, metro tunelleri, kopru altlan, pasajlar, plajlar, vb.) evsiz
erkekleri barindirma konusunda toplumsal bir on kabulun varligi
neredeyse tartismasizdir. Ama ornegin 1990'larin ortalarinda evsiz
erkeklerle ilgili Buyuk Britanya'da yapilan bir arastirmada bu
grubun yasam suresinin 40 yil civarinda oldugu saptanmistir. En azindan
1990'larda Buyuk Britanya'da ortalama yasam suresinin 76-77
yil duzeyinde (UN, 2015) gerceklestigi goz onune alinirsa, evsizligin
dramatik bir bicimde bu gruplar uzerinde nasil bir yasamsal kisitlik var
ettigi gorulebilir. Ve fakat kadinlar acisindan evsizlik, onlarin
mekansal davranislari yonunden daha sorunlu gozukuyor. McDowell (2007:
90), yapilan arastirmalarda gorusmeler esnasinda pek cok evsiz kadinin
bu dezavantajli durumlarini gizlediklerini ya da inkar ettiklerini
belirtiyor. Bazi arastirmalar ornegin Los Angeles'ta bazi evsiz
kadinlarin islerini kaybettiklerinden arabalarinda yasadiklarini
gosteriyor. Watson & Austerberry (1986) ve Vennes (1992) (Aktaran:
McDowell, 2007: 90) bazi kadinlarin catilarda / teraslarda yasadiklarini
fakat bu tur yerleri asla bir ev olarak gormediklerini soyluyor. Ayrica
bu arastirmacilarin yaptigi diger bir onemli saptama da, isleriyle
ilintili zorunlulukla otel, pansiyon ve misafirhane gibi yerlerde
yasamak durumunda kalan kadinlarin evsiz / yuvasiz ve kendilerini
guvensiz hissettikleri ortamlarda yasadiklarini ifade ettiklerini
belirtmeleridir.
Elbette evsizligin cesitli sosyo-demografik gruplar (kadin, erkek,
LGBTTI-Q bireyler, cocuk, genc, yasli vb.) uzerinde yarattigi etkiler
farklilassa da ilginc bulgulardan biri, bu tur gruplarda, toplumun geri
kalaninda erkekler ve kadinlar arasinda gozlemlenen geleneksel
patriyarkal iliskinin zayifladigidir (Winchester & Costello, 1995;
Aktaran: McDowell, 2007: 91). Bu baglamda evsizligin ozel-kamusal,
kadin-erkek, kadin isi-erkek isi, gibi erillik ve disilikleri ve butun
bunlarin yansidigi cinsiyetlenmis mekanlari (gendered spaces) nasil da
asindirmakta oldugu ortaya cikiyor.
Her ne kadar konut (house) ve yuva/ev (home) ozel mekanin fazlaca
cinsiyetlenmis ogeleri olsa da bunlarin anlamlarinin yeni toplumsallasma
bicimleri uzerinden nasil degistigini gozlemek durumundayiz. Dunyanin
baska baska yerlerinde 'ev'-'is';
'ic'-'dis'; 'ozel -'kamusal' gibi
mekansal kategorilestirme bicimlerinin nasil degistigini arastirmak, bu
tur kanitlan toplamak adina onemli.
Sosyolojik, antropolojik ve tarihsel tartismalar, disilik ve
erilliklerin kulturlere gore etkin bir bicimde degistigini gosteriyor.
Ornegin, Victoria donemi Ingiltere'sinde burjuva kadinlar arasinda
vurgulanmis disilik, fiziksel incelik (kibarlik ve nezaket), ucretli
islerden uzak olma ve cinsel duygunun yoklugunu icermekteydi; gunumuzde
Afrika'nin pek cok kirsal bolgesinde ise disilik, fiziksel kuvvet,
para / ekmek kazanma ve cinsel guvenle es anlamli tutuluyor (Bilton vd.,
2009: 130). Bu durumda, bu tur bir cesitliligi goz onune aldigimizda
mekan, kadin bedeni ve tikel bir toplum yapisi arasinda evrensel bir
gecerligi iddia etmek neredeyse imkansizlasiyor. Elbette tum toplumlarda
mekansal farklilasmalarin salt toplumsal cinsiyet tarafindan denetim
altina alindigini belirtmek de dogru degil. Ornegin antropologlar, bu
tur farklilasmalarin kimi yerlerde baslica sinif ya da statu, koken,
evlilik bicimleri veya akrabalik iliskileri tarafindan belirlendigini
vurguluyor (McDowell, 2007: 94). Bu bakimdan mekan ozellikleri ve
toplumsal cinsiyet iliskileri odaginda yapilacak arastirmalara,
disiplinler arasi etkilesime ve butunsel yaklasimlara cok ihtiyac var.
Suphesiz dunyada sayilari gittikce artan gocmenler, kendilerini
cogu kez kulturler arasi etkilesim kuran aktor bireyler olarak
goruyorlar. Bugun, dunya nufusu icerisinde uluslararasi gocmen
statusundeki bireylerin %3'luk bir paya sahip olusu ve mekansal
hareketliligin gittikce yayginlasmasi gozlerden kacmiyor. Gocmenler,
evlerinden ayrilip baska baska yerlerde yasiyorlar. Memleketinden veya
evinden cok uzakta yasayan bu bireyler icin 'ev' kavrami baska
anlamlar kazanirken yoksunlukla da ozellesebiliyor. Mekansal
hareketliligi adeta bir kulture donusmus olan bireylerin bazilarinin
'hicbir yer evim degildir' bicimindeki aciklamalarindan
dunyada yer-ozel mekan kavraminin nasil da baska bicim ve formlara
donustugunu (McDowell, 2007: 94) gozlemliyoruz. Butun bunlar, icinde
yasadigimiz toplumlarda pratik edilen toplumsal cinsiyet rejiminin ve
cinsler arasi esitsizligin mekanlar ustu veya evrensel bir gecerlige
sahip olmadigini kanitlamaya yetiyor.
Notlar
(1) Erillikler: belli bir kulturde erkeklerle iliskilendirilen ve
erkeklere atfedilen sosyal olarak kurulmus cesitli varsayim, beklenti ve
davranis bicimleri setidir. Disilikler: belli bir kulturde kadinlarla
iliskilendirilen ya da kadinlara atfedilen sosyal olarak kurulmus
cesitli varsayim, beklenti ve davranis bicimleri setidir (Bilton vd.,
2009:130).
Kaynakca
Abler R., Adams J.S. & Gould P. (1971). Spatial Organization:
The Geographer's View of the World. London: Prentice-Hall.
Acar-Savran G. (2013). Beden Emek Tarih: Diyalektik Bir Feminizm
Icin. Istanbul: Pusula Yayincilik.
Agnew J. (2005). Space: Place. Icinde, Cloke P. & Johnston R.
(Ed.), Spaces of Geographical Thought. London: Sage Publications: 81-96.
Akpinar A., Bakay G. & Dedehayir H. (2009). Sunus: Neden Kadin
ve Mekan? Icinde, Akpinar A., Bakay G. & Dedehayir H. (Der.), Kadin
ve Mekan: Tutsaklik mi? Sultanlik mi? Istanbul: Turkuvaz Kitapcilik ve
Yayincilik: 11-17.
Alkan A. (2009). Giris: Cinsiyet Dinamiklerinin Pesinden Mekanin
Izini Surmek. Icinde Alkan A. (Der.), Cins Cins Mekan. Istanbul: Varlik
Yayinlan: 7-35.
Alkan-Korkmaz S. & Allmer A. (2013). Mekanin DNA'si:
Toplumsal Cinsiyetin Mekansal Kaliplarinin Sorgulanmasi. Kadin/Woman
2000, Journal for Women's Studies, 14(1): 107-133.
Anthamatten P. & Hazen H. (2010). An Introduction to the
Geography of Health. London: Routledge, Taylor & Francis Group.
Beck U. (2011). Risk Toplumu: Baska Bir Modernlige Dogru (Cev.
Ozdogan K. & Dogan B.). Istanbul: Ithaki Yayinlan.
Bilton T., Bonnett K., Jones P., Lawson T., Skinner D., Stanworth
M. & Webster A., (2009). Sosyoloji (Cev. Inat K., Kartal Y., Ozkale,
N., Toraman, K., Ozkan Y. & Gungen A.R. Siyasal Kitabevi: Ankara.
Bondi L. (2005). Troubling Space, Making Space, Doing Space. Group
Analysis, 38(1): 137-149.
Bondi L. & Christie H. (2003). Working out the Urban: Gender
Relations and the City. Icinde Bridge G. & Watson S. (Ed.), The
Blackwell Companion to the City. Oxford: Blakckwell: 292-306.
Bourdieu P. (1977). Outline of a Theory of Practice. Cambridge:
Cambridge University Press.
Cloke P. & Johnston R. (2005). Deconstructing Human
Geography's Binaries. Icinde Cloke P. & Johnston R. (Ed.).
Spaces of Geographical Thought. London: Sage: 1-20.
Cloke P., Philo C. & Sadler D. (1991). Approaching Human
Geography: An Introduction to Contemporary Debates. London: Paul Chapman
Publishing Ltd.
Craddock S. (1995). Sewers and Scape Goats- Spatial Metaphors of
Smallpox in Nineteenth-Century San Francisco. Canadian
Geographer/Geographe Canadien, 48: 62-75.
Cresswell T. (2005). Place. Icinde, Cloke P., Crang P. &
Goodwin M. (Ed.), Introducing Human Geographies. Second edition. London:
Hodder Arnold: 485-494.
Calis S.H. & Ozluk E. (2007). Jeopolitik: Mekanin
Siyasallastirilmasi ve Suistimali. Icinde, Dagi Z. (Ed.), Uluslararasi
Politikayi Anlamak: Ulus-Devlet'ten Kuresellesmeye. Istanbul: Alfa
Yayincilik: 153-211.
Direk Z. (2014). Judith Butler: Toplumsal Cinsiyet ve Bedenin
Maddelesmesi. Icinde, Direk Z. (Der.), Cinsiyetli Olmak: Sosyal
Bilimlere Feminist Bakislar. Istanbul: Yapi Kredi Yayinlari: 67-84.
Dixon D. P. & Jones III J. P. (2006). Feminist Geographies of
Difference, Relation and Construction. Icinde, Aitken S. & Valentine
G. (Ed.), Approaches to Human Geography. London: Sage Publications:
42-56.
Domosh M. & Seager J. (2001). Putting Women in Place: Feminist
Geographers Making Sense of the World. New York: The Guildford Press.
Donovan J. (2014). Feminist Teori: Entelektuel Gelenekler (Cev.
Bora A., Agduk Gevrek M. & Sayilan F.). Istanbul: Iletisim
Yayinlari.
Entrikin J. N. & Tepple J. H. (2006). Humanism and Democratic
Place-Making. Icinde, Aitken S. & Valentine G. (Ed.). Approaches to
Human Geography. London: Sage Publications: 30-41.
Feng Y. (2013). Kadinin Ozgur ve Butunsel Gelisimi: Feminizm ve
Marksist Humanizmin Diyalektigi (Cev. Kizilcec D.). Istanbul: Canut
Yayinevi.
Fenster T. (2005). Gender and the City: The Different Formations of
Belonging. Icinde, Nelson L. & Seager J. (Ed.). A Companion to
Feminist Geography. Malden: Blackwell Publishing & Wiley: 242-256.
Firat S. (2002). Kentsel Mekanlarda Kamusal Alan. Cagdas Yerel
Yonetimler, 11(4): 41-72.
Fleetwood T. (2009). Space, Gender and Work: The Experiences and
Identities of Female Street Traders in Central Pinetown, Durban. Degree
of Master of Social Science, Geography and Environmental Management in
the School of Environmental Sciences, University of KwaZulu-Natal,
Durban.
Hall C. (1992). White, Male and Middle Class: Explorations in
Feminism and History. Cambridge: Polity Press.
Harvey D. (1969). Explanation in Geography. London: Edward Arnold
Publishers Ltd.
Harvey D. (1973). Social Justice in the City. Oxford: Blackwell
Publishers.
Hubbard P. (2005): Space/Place. Icinde, Atkinson D., Jackson P.,
Sibley D. & Washbourne N. (Ed.). Cultural Geography: A Critical
Dictionary of Key Concepts. London: Tauris: 41-48.
Hubbard P., Kitchen R., Bartley B. & Fuller D. (2002). Thinking
Geographically: Space, Theory and Contemporary Human Geography. London:
Continuum Press.
John A. (1980). By the Sweat of their Brow: Women Workers at
Victorian Coal Mines. London: Croom Helm.
Johnston L. (2005). Man: Woman. Icinde, Cloke P. & Johnston R.
(Ed.). Spaces of Geographical Thought. London: Sage Publications:
119-137.
Kitchen R. (2006). Positivist Geographies and Spatial Science.
Icinde, Aitken S. & Valentine G. (Ed.). Approaches to Human
Geography. London: Sage Publications: 20-29.
Knox P. & Pinch S. (2010). Urban Social Geography: An
Introduction. Sixth edition. London: Prentice Hall.
Lambert D. (2004). Geography in the Holocaust: Citizenship Denied.
Teaching History, 116: 42-48.
Lefebvre H. (1991). The Production of Space (Cev: Nicholson S.D.).
Oxford: Blackwell Publishing.
Lefebvre H. (2014). Mekanin Uretimi (Cev: Erguden I.). Istanbul:
Sel Yayincilik.
Martin J. (2005). Identity. Icinde, Atkinson D., Jackson P., Sibley
D. & Washbourne N. (Ed.), Cultural Geography: A Critical Dictionary
of Key Concepts. London: Tauris: 97-101.
Massey D. (1994). Space, Place and Gender. Minneapolis: University
of Minnesota Press.
Massey D. (2004). Geographies of Responsibility. Geografiska
Annaler, 86B (1): 5-18.
Massey D. (2005). For Space. London: Sage Publications.
McDowell L. (1992a). Space, Place and Gender relations, Part 1:
Feminist Empiricism and the Geography of Social Relations. Progress in
Human Geography, 17: 157-179.
McDowell L. (1992b). Space, Place and Gender Relations, Part 2:
Identity, Difference, Feminist Geometries and Geographies. Progress in
Human Geography. 17: 305-318.
McDowell L. (1997). Capital Culture: Women at Work in the City.
Oxford: Blackwell Publishing.
McDowell L. (1999). Gender, Identity and Space: Understanding
Feminist Geographies. First edition. Minneapolis: University of
Minnesota Press.
McDowell L. (2007). Gender, Identity and Space: Understanding
Feminist Geographies. Third edition. Minneapolis: University of
Minnesota Press.
McDowell L. & Massey D. (1996). A Women's Place! Icinde,
Agnew J., Livingstone D. N., Rogers A. (Ed.). Human Geography: An
Essential Anthology. Oxford: Blackwell Publisher: 458-475.
McDowell L. & Sharp J.P. (1997). Practising Feminist
Geographies: Editors' Introduction. Icinde McDowell L. & Sharp
J.P. (Eds.). Space, Gender, Knowledge: Feminist Readings. London: Arnold
Publishing: 99-104.
Mitchell D. (2000). Cultural Geography: A Critical Introduction.
Oxford: Blackwell Publication.
Moss P. (2002). Taking on, Thinking about, and Doing Feminist
Research in Geography. Icinde, Moss P. (Ed.). Feminist Geography in
Practice: Research and Methods. Oxford: Blackwell: 1-20.
Natter W. & Jones III, J. P. (1997). Identity, Space, and Other
Uncertainties. Icinde, Benko G. & Strohmayer U. (Ed.). Space &
Social Theory: Interpreting Modernity and Postmodernity. Oxford:
Blackwell Publishers: 141-161.
Ozluk E. (2007). Uluslararasi Iliskilerde Feminizm. Icinde, Cakmak
H. (Der.), Uluslararasi Iliskiler: Giris, Kavramlar ve Teoriler. Ankara:
Platin Yayinlan: 198-204.
Peet R. (1998). Modern Geographical Thought. Oxford Blackwell
Publishers.
Pratt G. (2005). Masculinity-Femininity. Icinde Cloke P., Crangve
P. & Goodwin M. (Eds.), Introducing Human Geographies. Second
edition. London: Flodder Arnold: 54-64.
Rose G. (1993). Feminism and Geography: The Limits of Geographical
Knowledge. Cambridge: Polity Pres.
Sharp J. (2004). Feminisms. Icinde, Duncan J.S.; Johnson N.C. &
Schein R.H. (Ed.), A Companion to Cultural Geography. Oxford: Blackwell
Publishing: 66-78.
Sassen S. (1990). Global City. Princeton: Princeton University
Press.
Smith S. (2005). Society-Space. Icinde, Cloke P., Crang P. &
Goodwin M. (Ed.). Introducing Human Geographies. London: Hodder Arnold:
18-33.
Soja E.W. (1989). Postmodern Geographies: The Reassertion of Space
in Critical Social Theory. London: Verso.
Tuan Y.F. (1996). Space and Place: Flumanistic Perspective. Icinde
Agnew J., Livingstone D.N. & Rogers A. (Eds.), Human Geography: An
Essential Anthology. Oxford: Blackwell Publishers: 444-475.
Urry J. (1999). Mekanlari Tuketmek (Cev. Ogdul R. G.). Istanbul:
Ayrinti Yayincilik.
UN (United Nations) (2015). World Population Prospects: The 2012
Revision Data Base. internet adresi:
http://esa.un.org/wpp/unpp/panel_indicators.ht m. Erisim tarihi:
1.2.2015.
Vennes A. (1992). Home and Homeless in the United States: Changing
Ideals and Realities. Environment and Planning D: Society and Space, 10:
445-468.
Watson S. & Austerberry H. (1986). Housing and Homelessness: A
Feminist Perspective. London: Routledge and Kegan Paul.
Winchester H. & Costello L. (1995). Living on the Street:
Social Organisation and Gender Relations of Australian Street Kids.
Environment and Planning D: Society and Space, 13: 329-348.
M. Murat Yucesahin *
Ankara University
M. Murat Yucesahin *
Ankara Universitesi
* Doc.Dr. M. Murat Yucesahin, Cografya Bolumu, Dil ve
Tarih-Cografya Fakultesi, Ankara Universitesi, Ankara-Turkiye. E-posta:
mmyucesahin@gmail.com.
Article submission date : 20 April, 2015
Article acceptance date : 05 June, 2015
Makale gonderim tarihi: 20 Nisan, 2015
Makale kabul tarihi : 05 Haziran, 2015