摘要:Dr. Sermet KOÇ Zeki Hoca’mızın kim olduğunu, neler yapıp; neler bıraktığını anlatmayacağım, gerek te yok, çoğumuz biliyor. Ama bilmeyenler var ise, internette bir tuşla öğrenebilirler. Seni yitirmemizin üzerinden aylar geçti, yokluğuna alışamadık Zeki Hocam! Her gün anabilim dalının kapısından girince sanki birden yine karşılaşacağımızı ve o içten ‘abi’ sesinle yine “Günaydın, nasılsın Sermet?" diye sesleneceğini sanıyorum. Sadece ben mi? Bu her gün küçülen çatımızda çalışmaya devam eden diğer arkadaşların da, eminim aynı hisse sık sık kapılmaktalar. Onun kapısı, tabir caiz ise, gerçek bir “Mevlana kapısı" idi. Bu kapının konuğu hiç eksik olmazdı ve Zeki Ahi’miz her defasında herkesi ayakta aynı içtenlikle karşılar, uzun uzun sohbet etmek, sorunlarını paylaşmak isterdi. Odasında, masalar üzerinde elle yazılmış veya bilgisayar çıktısı rulo rulo kağıtlardan; onun yeni bir kitap üzerinde çalıştığını anlamak hiç de zor olmazdı ve her çalışmasına bir çok kişiyi ortak etmeyi (çoğu kez gerekmese de) bir hoca olarak görevi gibi kabul ederdi. Yine arka odasındaki sürekli kaynayan çaydanlığın sesi ve tezgahta dizili çay ve kahve bardakları, o gün gelecek konuklarını beklerdi. Şimdi bize, Adli Tıbbın mazisi ile ilgili sıra dışı anılar, öyküler anlatacak pek de kimse kalmadı. Zeki Hoca’nın Adli Tıptaki ilk yılları.. Şemsi Hoca ile bir kaç doktor ve teknisyen ile akşamlara kadar yapılan otopsiler; gecelere kadar yapılan dosyalar ve sonrasında kurulan sofralar; daha sonra araya giren Malta günleri, Kadın-Doğum Kliniği’nde geçen asistanlık yılları; sonra tekrar yuvaya dönüş,.. öğrenci, asistan ve mesai arkadaşları ile paylaşılan sayısız anı. Hastalığının birkaç yıl öncesinde çok sevdiği kızı ve eşi ile birlikte Şile’de yazlık almışlardı da; ama o yine tatilinin çoğunu gece yarılarına kadar, odasında asistanları ile kitap yazarak geçirmeye devam etmişti. Ömrünün son günlerinde camiamızda yaşanılan ayrılıklardan, sorunlardan dolayı da çok üzgündü. Camiamızda fırtına koparılan o puslu günlerde kendisine gelerek ATUD’dan ayrılmasını isteyenleri bir türlü anlamadığını, sık sık hayıflandığını hatırlıyorum. Hele Adli Tıp Kurumu’nun eski kendi mekanından aniden taşınma kararına hiç anlam verememişti ve yaşanılan gelişmelerin pek hayra olmadığını ifade etmişti. Onu yitirdiğimizde, çok yalnız kaldığımızı hissettim, ama herkes adına, tüm camia adına. Anabilim dalımız, ondan sonraki ilk akademik kurul toplantısında, odasına “Prof. Dr. Zeki Soysal Çalışma Odası ve Kitaplığı" adını verme kararını aldı ve bu öneri üniversite yönetiminin 20.06.2006 tarih 27036 sayılı kararı ile kabul edildi. Belki bir gün, kapısını açar, konuklarını kabul ederiz; çay kahve ikram ederiz, el yazısı çalışmalarından birkaç sayfa sunarız; yani beraber olmanın, birlikte olmanın güzelliğini belki hatırlarız,., diyedir. Belki de, bir gün “Prof. Dr. Zeki Soysal Adli Obstetrik ve Jinekoloji Günleri” diye başlayacak olan günlerde oda ziyaretleri yaparız, kim bilir? Şu ‘gri’ anımı yazmadan geçemeyeceğim: Zeki Abi’nin, özellikle vasiyetinde de belirttiği gibi “en güzel günlerinde” zevkle yaptığı eğitim otopsilerinin, bir çok asistan ve öğrencinin yetişmesinde büyük payı vardır. Kendisi, bu en az üç dört saat süren otopsi seanslarında; hem cerrah, hem de adli tıpçı olmasının verdiği hünerle olsa gerek; bir “otopsi virtüözü” gibi sanatını icra ederdi. Bu nedenle, o acımasız hastalığa tutulduğu ve ümitlerimizi büyük ölçüde yitirdiğimiz günlerde. Kurum Başkanı’nı ziyaret ederek. Otopsi Salonu’na adının verilmesini önermiştim, ... , şimdi ne yazık ki kapışma kilit vurulan bu koca tarihi mekan büyük İstanbul Depremi’nin ölülerini beklemek üzere terk edildi, ne acı değil mi? Hani, bir yerlerde “kurumsallaşma”, “tarihi miras”, “tarihe saygı”, “duayenlere saygı” gibi kavramlar kalmıştı ya! Şemsi Hoca’nın, Zeki Hoca’nın,... (beni bağışlayın, bu cümlenin sonunu getiremeyeceğim, burnum sızladı). Bunun yerine isterseniz, son bir kez vasiyetini okuyalım, olmaz mı? Belki içinden birkaç ders daha çıkarırız: Değerli Dostlar, Sîzlerle 27 yılı aşkın bir süre birlikte çalıştık. Acı ve tatlı günleri birlikte paylaştık. Adli Tıp biliminin ülkemizde gelişmesi için çalıştık. Meslek hayatımın en güzel günleri eğitim otopsilerini yaptığım günler olmuştur. Adli tıbbı çok sevdiğimi burada belirtmek istiyorum. Bu arada Üniversite Adli Tıp Anabilim Dalları, Adli Tıp Enstitüsü ve Adli Tıp Kurumu’nun birbirlerine sıkıca kenetlenememesi beni her zaman yürekten yaralamıştır. Adli Tıp bir bütündür. Etle tırnağa benzer. Sîzlerden en büyük istirhamım sıkıca birbirlerinize kenetlenerek bu bilim dalını ülkemizde geliştirmenizdir. Bildiğiniz gibi 3 yıldır Akut Myoloid Lösemi hastalığından tedavi görüyordum. Yaşayabilmem amacıyla ülkemizin seçkin hematologları Prof. Dr. Deniz Sargın, Prof. Dr. Burhan Ferhanoğlu ve Prof. Dr. Sevgi Beşışık olağanüstü çaba sarf etmişlerdir. Kalpleri insanlık sevgisi ile dolu olan bu üç büyük hocaya ödeyemeyeceğim minnet borcum olduğunu burada belirtmek istiyorum. Yüce tanrı herkese bir ömür biçmiştir. Benim ölümüme üzülmeyin. Beni aramızda geçen o güzel hatıralarla anın. Belki istemeyerek kalbinizi kırmış olabilirim. Böyle bir şey yaptıysam sîzlerden af diliyorum. Bana karşı haklarınızı lütfen helal edin. Hepinize ailece mutlu ve sağlıklı günler diliyorum. Kalanlara sevgiler ve saygılar. Prof. Dr. Zeki Soysal. Ülkemiz Adli Tıbbına aydınlık bir gelecek, sevenlerine uzun ömürler dilerim. Senin adına! Dr. Sermet Koç
其他摘要:Dr. Sermet KOÇ Zeki Hoca’mızın kim olduğunu, neler yapıp; neler bıraktığını anlatmayacağım, gerek te yok, çoğumuz biliyor. Ama bilmeyenler var ise, internette bir tuşla öğrenebilirler. Seni yitirmemizin üzerinden aylar geçti, yokluğuna alışamadık Zeki Hocam! Her gün anabilim dalının kapısından girince sanki birden yine karşılaşacağımızı ve o içten ‘abi’ sesinle yine “Günaydın, nasılsın Sermet?" diye sesleneceğini sanıyorum. Sadece ben mi? Bu her gün küçülen çatımızda çalışmaya devam eden diğer arkadaşların da, eminim aynı hisse sık sık kapılmaktalar. Onun kapısı, tabir caiz ise, gerçek bir “Mevlana kapısı" idi. Bu kapının konuğu hiç eksik olmazdı ve Zeki Ahi’miz her defasında herkesi ayakta aynı içtenlikle karşılar, uzun uzun sohbet etmek, sorunlarını paylaşmak isterdi. Odasında, masalar üzerinde elle yazılmış veya bilgisayar çıktısı rulo rulo kağıtlardan; onun yeni bir kitap üzerinde çalıştığını anlamak hiç de zor olmazdı ve her çalışmasına bir çok kişiyi ortak etmeyi (çoğu kez gerekmese de) bir hoca olarak görevi gibi kabul ederdi. Yine arka odasındaki sürekli kaynayan çaydanlığın sesi ve tezgahta dizili çay ve kahve bardakları, o gün gelecek konuklarını beklerdi. Şimdi bize, Adli Tıbbın mazisi ile ilgili sıra dışı anılar, öyküler anlatacak pek de kimse kalmadı. Zeki Hoca’nın Adli Tıptaki ilk yılları.. Şemsi Hoca ile bir kaç doktor ve teknisyen ile akşamlara kadar yapılan otopsiler; gecelere kadar yapılan dosyalar ve sonrasında kurulan sofralar; daha sonra araya giren Malta günleri, Kadın-Doğum Kliniği’nde geçen asistanlık yılları; sonra tekrar yuvaya dönüş,.. öğrenci, asistan ve mesai arkadaşları ile paylaşılan sayısız anı. Hastalığının birkaç yıl öncesinde çok sevdiği kızı ve eşi ile birlikte Şile’de yazlık almışlardı da; ama o yine tatilinin çoğunu gece yarılarına kadar, odasında asistanları ile kitap yazarak geçirmeye devam etmişti. Ömrünün son günlerinde camiamızda yaşanılan ayrılıklardan, sorunlardan dolayı da çok üzgündü. Camiamızda fırtına koparılan o puslu günlerde kendisine gelerek ATUD’dan ayrılmasını isteyenleri bir türlü anlamadığını, sık sık hayıflandığını hatırlıyorum. Hele Adli Tıp Kurumu’nun eski kendi mekanından aniden taşınma kararına hiç anlam verememişti ve yaşanılan gelişmelerin pek hayra olmadığını ifade etmişti. Onu yitirdiğimizde, çok yalnız kaldığımızı hissettim, ama herkes adına, tüm camia adına. Anabilim dalımız, ondan sonraki ilk akademik kurul toplantısında, odasına “Prof. Dr. Zeki Soysal Çalışma Odası ve Kitaplığı" adını verme kararını aldı ve bu öneri üniversite yönetiminin 20.06.2006 tarih 27036 sayılı kararı ile kabul edildi. Belki bir gün, kapısını açar, konuklarını kabul ederiz; çay kahve ikram ederiz, el yazısı çalışmalarından birkaç sayfa sunarız; yani beraber olmanın, birlikte olmanın güzelliğini belki hatırlarız,., diyedir. Belki de, bir gün “Prof. Dr. Zeki Soysal Adli Obstetrik ve Jinekoloji Günleri” diye başlayacak olan günlerde oda ziyaretleri yaparız, kim bilir? Şu ‘gri’ anımı yazmadan geçemeyeceğim: Zeki Abi’nin, özellikle vasiyetinde de belirttiği gibi “en güzel günlerinde” zevkle yaptığı eğitim otopsilerinin, bir çok asistan ve öğrencinin yetişmesinde büyük payı vardır. Kendisi, bu en az üç dört saat süren otopsi seanslarında; hem cerrah, hem de adli tıpçı olmasının verdiği hünerle olsa gerek; bir “otopsi virtüözü” gibi sanatını icra ederdi. Bu nedenle, o acımasız hastalığa tutulduğu ve ümitlerimizi büyük ölçüde yitirdiğimiz günlerde. Kurum Başkanı’nı ziyaret ederek. Otopsi Salonu’na adının verilmesini önermiştim, ... , şimdi ne yazık ki kapışma kilit vurulan bu koca tarihi mekan büyük İstanbul Depremi’nin ölülerini beklemek üzere terk edildi, ne acı değil mi? Hani, bir yerlerde “kurumsallaşma”, “tarihi miras”, “tarihe saygı”, “duayenlere saygı” gibi kavramlar kalmıştı ya! Şemsi Hoca’nın, Zeki Hoca’nın,... (beni bağışlayın, bu cümlenin sonunu getiremeyeceğim, burnum sızladı). Bunun yerine isterseniz, son bir kez vasiyetini okuyalım, olmaz mı? Belki içinden birkaç ders daha çıkarırız: Değerli Dostlar, Sîzlerle 27 yılı aşkın bir süre birlikte çalıştık. Acı ve tatlı günleri birlikte paylaştık. Adli Tıp biliminin ülkemizde gelişmesi için çalıştık. Meslek hayatımın en güzel günleri eğitim otopsilerini yaptığım günler olmuştur. Adli tıbbı çok sevdiğimi burada belirtmek istiyorum. Bu arada Üniversite Adli Tıp Anabilim Dalları, Adli Tıp Enstitüsü ve Adli Tıp Kurumu’nun birbirlerine sıkıca kenetlenememesi beni her zaman yürekten yaralamıştır. Adli Tıp bir bütündür. Etle tırnağa benzer. Sîzlerden en büyük istirhamım sıkıca birbirlerinize kenetlenerek bu bilim dalını ülkemizde geliştirmenizdir. Bildiğiniz gibi 3 yıldır Akut Myoloid Lösemi hastalığından tedavi görüyordum. Yaşayabilmem amacıyla ülkemizin seçkin hematologları Prof. Dr. Deniz Sargın, Prof. Dr. Burhan Ferhanoğlu ve Prof. Dr. Sevgi Beşışık olağanüstü çaba sarf etmişlerdir. Kalpleri insanlık sevgisi ile dolu olan bu üç büyük hocaya ödeyemeyeceğim minnet borcum olduğunu burada belirtmek istiyorum. Yüce tanrı herkese bir ömür biçmiştir. Benim ölümüme üzülmeyin. Beni aramızda geçen o güzel hatıralarla anın. Belki istemeyerek kalbinizi kırmış olabilirim. Böyle bir şey yaptıysam sîzlerden af diliyorum. Bana karşı haklarınızı lütfen helal edin. Hepinize ailece mutlu ve sağlıklı günler diliyorum. Kalanlara sevgiler ve saygılar. Prof. Dr. Zeki Soysal. Ülkemiz Adli Tıbbına aydınlık bir gelecek, sevenlerine uzun ömürler dilerim. Senin adına! Dr. Sermet Koç