摘要:Hiç kuşkusuz araştırmacılar,İslam düşüncesini,çeşitli ekolleriyle birlikte Yunan Düşüncesi ile ilişkisi açısından önemle ele almış,ancak kadim doğu düşüncesi ile olan ilişkisini ihmal etmişlerdir.Söz konusu ihmal,İslam düşüncesi ile kadim doğu düşüncesi arasında herhangi bir ilişkinin bulunmadığı anlamına gelmez.Dahası biz,bununla,kadim doğu dinlerinin bağları ile Müslümanlar arasındaki dolaysız ilişkinin,özellikle İslam düşüncesinin ilk aşamalarında Yunan düşüncesinden daha derinlikli ve güçlü olduğunu da ileri sürmüş olmuyoruz.De Boer sözü edilen bu ilişkiye dikkatleri çekerek müslümanların,Sami akıl (yapısın)dan devraldıkları mirasa Fars ve Hint Felsefesinden çok daha büyük katkılarda bulunduklarına dikkati çekmektedir.Fars ülkesi dualist telakkinin hakim olduğu yerlerdi.Bu coğrafyanın özde dualiteye dayanan dini öğretilerinin,İslam’da kelamî ihtilafları ya doğrudan ya da maniheist söylem veya diğer gnostik fırkalar aracılığıyla ateşlemiş olması mümkündür.Aynı şekilde Sasani devletinin (438-457) ikinci parlak döneminde,insanların din olarak yöneldikleri ve ihtida ettikleri Dehriyye mezhebi de,hiç kuşkusuz,dinle düşünsel anlamda ilişkisi bulunmayan bazı düşünürler üzerinde çok büyük etki yapmıştır.Hiç kuşkusuz Kelamcılar bu inkarcı materyalist düşünceye karşı koydukları kadar,idealist (müslüman) filozoflar da bu konuda kelamcılardan geri kalmamışlardır.